Avrupa Birliği (Ab) Nedir?
Batı Avrupa ülkelerinin büyük bölümünü bir araya getiren ve bu ülkelerin ekonomik ve siyasal bütünleşmesini amaçlayan uluslararası birlik. 1957'de kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), 1967'de Avrupa Topluluğu'na (AT; 1980'lere değin Avrupa Toplulukları) dönüşmüş ve 1 Kasım 1993'te yürürlüğe giren Avrupa Birliği Antlaşması'yla (Maastricht Antlaşması) AB doğmuştur. AB'nin üç ana ayağı, Maastricht Antlaşması'yla birliğin ekonomik örgütlenmesi olarak yeniden tanımlanan AT, ortak dış politika ve güvenlik politikası, iç güvenlik ve hukuk alanlarında işbirliğidir. Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg, topluluğun ilk üyeleriydi. Danimarka, İngiltere ve İrlanda 1973'te, Yunanistan 1981'de, Portekiz ve İspanya 1986'da topluluğa katıldılar. Danimarka'ya tam bağımlı bir devlet konumunda topluluk üyesi olan Grönland özerk bir devlete dönüştükten sonra 1985'te üyelikten çekildi. Eski Doğu Almanya 1991'de yeniden birleşen Almanya'nın parçası olarak toplulukla bütünleşti. Avusturya, Finlandiya ve İsveç 1995'te birlik üyesi oldu. Avrupa ortak pazarı ve birleşik Avrupa kavramları Batı Avrupa ülkeleri arasında II.Dünya Savaşı'ndan sonraki canlanma döneminde tartışılmaya başlandı. Bu ülkeler, katılımcı ülkelerin ekonomilerini bir ortak pazar çatısı altında kalkındırmak, aralarında yeni bir savaş çıkması kaygısını hafifletmek ve zamanla siyasal bir birlik oluşturmak amaçlarıyla 1955'te Sicilya'daki (İtalya) Messina kentinde bir araya geldiler. Mart 1957'de Roma'da imzalanan antlaşma ile AET kuruldu ve 1 Ocak 1958'de işlerlik kazandı. AET içinde ilk gümrük indirimi Ocak 1959'da uygulamaya koyuldu. Bu uygulama, üye devletler arasındaki ticaretin canlanmasını sağlamak bakımından çok başarılı oldu ve Temmuz 1968'de topluluk içi gümrük tarifelerinin tümü kaldırıldı. 1958'den gümrük birliğinin tamamlandığı 1968'e değin AET üyesi ülkeler arasındaki ticaret hacmi dört kat arttı. Öte yandan, üye ülkelerin üye olmayan ülkelerden ithal ettiği mallara ortak gümrük vergileri uygulamasını öngören bir ortak tarife benimsendi. 1 Temmuz 1967'de AET'nin Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (ECSC) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (Euratom) ile birleşmesiyle Avrupa Toplulukları (AT) kuruldu. 1980'lerde "Avrupa Toplulukları" yerine "Avrupa Topluluğu" adı kullanılmaya başlandı. Liberal ticaret politikalarının başarısı, üye ülkeleri AT bünyesindeki bütünleşmelerini daha da derinleştirmeye yöneltti. 1991'de biri siyasal birlik, öbürü Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB; Economic and Monetary Union-EMU) konularında olmak üzere iki "hükümetlerarası konferans" toplandı. Bu süreç, Aralık 1991'de imzalanan ve Kasım 1993'te yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması'yla sonuçlandı. AT'nin temel amaçlarından biri, üye ülkelerin ekonomilerini, ortak bir para birimi ve ortak bir merkez bankası temelinde, sınırlarıın tümüyle kalktığı bir tek pazarda bütünleştirmekti. AT bu doğrultuda üye devletlerin oybirliğiyle önemli adımlar attı. Döviz kurlarını düzenlemek ve üye ülkeler arasında parasal istikrarı sağlamak amacıyla, İngiltere, İspanya ve Portekiz dışındakı ülkelerin katılımıyla 1978'de Avrupa Para Sistemi (APS; European MoneySystem-EMS) oluşturuldu. AB üyesi devletler, 1987'de Avrupa Tek Senedi'ni kabul ederek Batı Avrupa'da birleşik bir serbest ticaret pazarı oluşturmayı nihaî amaç olarak benimsediklerini ilân ettiler. Maastricht Antlaşması'nın getirdiği ekonomik düzenlemeler, bu süreci daha da ileriye götürdü. Antlaşma, Avrupa Para Birliği (APB; European Monetary Union-EMU) sürecinin aşamalarını belirledi. Bu plân uyarınca, birlik ölçeğinde tek para birimine geçişin hazırlıklarını yürütmek, merkez bankaları arasında işbirliğini ve para politikaları eşgüdümünü güçlendirmek amacıyla Avrupa Para Enstitüsü kuruldu ve 1Ocak 1994'te Almanya'nın Frankfurt am Main kentinde çalışmaya başladı. ABKonseyi, Aralık 1995'te, 1 Ocak 1999'da yürürlüğe giren ortak para biriminin adını "Euro" olarak belirledi. Haziran 1997'de de Maastricht Antlaşması'nın APB'yle ilgili hükümlerini ayrıntılandıran İstikrar ve Güvenlik Paktı'nı kabul etti. Birliğin devlet ve hükümet başkanları 2Mayıs 1998'de Belçika, Almanya, Avusturya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Lüksemburg ve Portekiz'in 1Ocak 1999'da euro'ya geçiş için gerekli önkoşulları yerine getirdiklerini açıkladı. Tek para politikasını yürütmekten sorumlu Avrupa Merkez Bankası (AMB), 1Haziran 1998'de kuruldu ve Avrupa Para Enstitüsü'nün yerini aldı. 1Ocak 1999'da Euro'nun kullanıma girmesiyle birlikte, sisteme dahil 11 ülkenin ulusal paraları ile Euro arasındaki kurlar bir daha değişmemek üzere belirlendi ve AMB işlerlik kazandı. Orta ve Doğu Avrupa'da sosyalist rejimlerin yıkılmasından ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bu bölgelerdeki ülkelerin çoğu Batı Avrupa'yla bütünleşme yolunu seçtiler. Bu amaçla AB'yle önce ortak üyelik ilişkileri kurdular ve tam üyeliği amaçladıklarını açıkladılar. Bu gelişme karşısında AB de yeni bir genişleme stratejisi belirledi. AB Konseyi'nin Haziran 1993'te Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da yaptığı doruk toplantısında, yeni genişleme sürecinde aday ülkelerin tam üyeliğe kabul edilebilmeleri için aranacak koşullar belirlendi. "Kopenhag Kriterleri" olarak anılan bu koşullar üç grupta toplanıyordu: 1)Siyasal kriterler: Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıklara saygıyı ve azınlıkların korunmasını güvence altına alan istikrarlı kurumların varlığı, 2)Ekonomik kriterler:İşleyen bir piyasa ekonomisi ve AB bünyesindeki rekabet ortamına ve piyasa güçlerine uyum gösterme kapasitesi. 3)Üyelik yükümlülükleri:Siyasal, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarını paylaşmak da içinde olmak üzere tam üyeliğin yükümlülüklerini üstlenme yeteneği. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden Macaristan ve Polonya 1994'te, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya ve Slovakya 1995'te, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya 1996'da AB'ye tam üyelik için resmen başvuruda bulundular. Öte yandan Türkiye 1987'de, Kıbrıs Rum Yönetimi ise 1990'da birliğe tam üyelik başvurusunda bulunmuştu; buna karşılık Malta, 1990'da yaptığı tam üyelik başvurusunu 1996'da dondurdu. AB Konseyi, 12-13 Aralık 1997'de Lüksemburg'da yaptığı toplantıda, başvuru sahibi ülkelerden Türkiye dışındaki 11'inin birliğin genişleme programına dahil olduğunu açıklayarak adaylıklarını resmen onayladı. Aynı toplantıda Konsey, siyasal nitelikli Kopenhag kriterlerine uyumun aday ülkelerle tam üyelik müzakerelerinin başlatılması için önkoşul olduğunu belirtti ve bu çerçevede, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Kıbrıs Rum Yönetimi, Macaristan, Polonya ve Slovenya'yla ayrıntılı üyelik müzakerelerinin Mart 1998'de başlatılmasını kararlaştırdı. AB Konseyi'nin 10-11 Aralık 1999'da Helsinki'de yaptığı toplantıda ise, Türkiye'nin ve üyelik başvurusunu 1998'de yenilemiş olan Malta'nın adaylık statüsü de onaylandı. Bu toplantıda, aday ülkelerden Bulgaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Romanya ve Slovakya'yla da ayrıntılı üyelik müzakerelerinin Şubat 2000'de başlatılması kararlaştırıldı. Ne var ki aday ülkelerden hiçbirinin 2004 yılından önce tam üyeliğe kabul edilmesi beklenmiyordu. Üye ülkelerin hükümetlerinden birer temsilcinin oluşturduğu Bakanlar Konseyi, AB'nin asıl karar organıdır (üye ülkeleri Bakanlar Konseyi'nde temsil eden bakanlar, Konsey'in gündemine göre değişir). Antlaşmaların, amaçlarına uygun olarak nasıl uygulanacağını ve üye devletlerin kendilerine özgü ekonomik politikalarının bu amaçlar doğrultusunda nasıl eşgüdümleneceğini Bakanlar Konseyi belirler. Üye devletlerin seçtiği 20 üyeden oluşan Avrupa Komisyonu'nun başlıca görevi, çeşitli birlik antlaşmalarının ve Bakanlar Konseyi'nin yürürlüğe koyduğu kuralların uygulanmasını sağlamaktır. Komisyon, Avrupa Parlamentosu'nun ve Bakanlar Konseyi'nin gündemine sunulan mevzuatın hazırlanmasına da katkıda bulunur. Bir yürütme organı olarak Komisyon, hem karar sürecinin başlatılmasından hem de kararların uygulanmasından sorumludur. Komisyonun çalışma merkezi Brüksel'dir. Türkiye-ABİlişkileri: Türkiye, ilk kez 31 Temmuz 1959'da bir ortaklık anlaşması yapmak amacıyla AET'ye başvurdu. Bu isteğe olumlu yanıt veren AET Bakanlar Konseyi, ön çalışma yapmak üzere Komisyon'u görevlendirdi. 27 Eylül 1959'da başlayan görüşmeler dört yıl sürdü. 12 Eylül 1963'te imzalanarak 1Aralık 1964'te yürürlüğe giren Ankara Antlaşması'yla ortaklık yönünde somut bir adım atılmış oldu. Ortaklığın temel amacı, taraflar arasında Gümrük Birliği'nin aşamalı biçimde gerçekleştirilmesi ve buna koşut olarak ekonomi politikalarının gitgide birbirine yaklaştırılmasıydı. Ankara Antlaşması'na göre, bu amaca üç dönemden geçerek ulaşılacaktı: Hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve son dönem. Hazırlık dönemi, ilke olarak beş yıl sürecek, ama 11 yılı aşmamak üzere uzatılabilecekti. Türkiye bu dönemde, gelecekteki yükümlülüklerini üstlenebilecek duruma gelmek üzere, topluluğun da yardımıyla ekonomisini güçlendirmeye çalışacaktı. Geçiş döneminde, Gümrük Birliği'nin aşamalı olarak gerçekleştirilmesi ve tarafların ekonomi politikalarının yakınlaştırılması öngörülüyordu. Gümrük Birliği'ni izleyen son dönemde ise, tarafların ekonomi politikaları arasındaki uyum sağlanacaktı. Ankara Antlaşması'yla oluşturulan kurumsal yapının temelini, ortaklık ilişkilerinin yürütülmesini ve gelişmesini sağlamakla görevli en yetkili organ olan Ortaklık Konseyi oluşturur. Türkiye ile AET üyesi ülkelerin ve AET Komisyonu'nun temsilcilerinden oluşan bu konseyde Türkiye ile AET'nin birer oyu vardır ve kararlar oybirliğiyle alınır. Ankara Antlaşması'nda, TBMM ile Avrupa Parlamentosu arasında işbirliği ve temasların sıklaştırılması da öngörülmüştü. Ortaklık Konseyi'nin 27Temmuz 1965'te aldığı kararla Türkiye-AET Karma Parlamento Komisyonu kuruldu. Ortaklığın demokratik denetim organı olan Karma Parlamento Komisyonu, TBMM ve Avrupa Parlamentosu'nun 18'er üyesinden oluşur ve yılda en az iki kez toplanır. Hazırlık dönemi sürecinde AET, o dönemde Türkiye'nin dört ana ihraç maddesi olan ve toplam ihracatının yüzde 40'ını oluşturan tütün, kuru üzüm, kuru incir ve fındık için gümrük indirimi sağladı. Ayrıca malî protokollerle Türkiye'ye malî yardımda bulundu. Hazırlık döneminin süresi sona ermeden, Türkiye'nin isteği üzerine 1967'de geçiş döneminin gerçekleşme koşullarını, yöntemlerini ve süresini belirlemek amacıyla görüşmeler başladı ve 23 Kasım 1970'te Katma Protokol imzalandı. Bu protokolün 1 Ocak 1973'te yürürlüğe girmesiyle de geçiş dönemi başladı. Türkiye, Gümrük Birliği hedefi doğrultusunda 1973 ve 1976'da gümrük vergilerinde iki indirimi gerçekleştirdi. Öte yandan topluluk, sanayi sektörüne ilişkin olarak vergi indirimi yükümlülüğünü yerine getirdiyse de kendi tekstil sektörünün içinde bulunduğu güçlükleri öne sürerek ve Katma Protokol'ün ilgili maddelerine aykırı olarak Türkiye'den tekstil ürünleri ithalâtına miktar kısıtlamaları koydu. Türkiye'nin Katma Protokol'ün gözden geçirilmesi yönündeki talebinden sonuç alınamaması ve derinleşen ekonomik bunalım nedeniyle Aralık 1978'de Türkiye tek taraflı olarak AT'ye olan yükümlülüklerinin uygulanmasını süresiz olarak ertelediğini açıkladı. 12 Eylül askerî müdahalesinden sonra ise ilişkiler bu kez Türkiye'de demokratik parlamenter rejimin ortadan kalktığı gerekçesiyle AT tarafından donduruldu. Türkiye-AET ilişkileri 1983 sonrasında bir normalleşme sürecine girdiyse de özellikle Yunanistan'ın aleyhte tutumu nedeniyle ortaklık ilişkisi canlandırılamadı. 1981'de parafe edilen malî protokol de Yunanistan'ın vetosu nedeniyle uygulamaya konulamadı. AT'nin Türkiye çıkışlı tekstil ürünlerine, damping ya da sübvansiyon iddiasıyla gitgide artan sayıda soruşturma açması da ilişkilerdeki bir başka sorunu oluşturuyordu. Katma Protokol uyarınca 1986'da başlaması gereken işçilerin serbest dolaşımı konusunda da bir gelişme sağlanamadı. Ortaklık anlaşmasının işlemez hâle geldiğini göz önüne alan Türkiye, 14 Nisan 1987 tarihinde AT'ye tam üyelik başvurusunda bulundu. Bu başvuruyu incelemeye alan AT Komisyonu, 18 Aralık 1989'da görüşünü açıkladı. Komisyon değerlendirmesinde, AT ile Türkiye arasında gelişmişlik düzeyleri açısından ciddî fark olduğu, Türkiye'nin AT'nin ekonomik ve sosyal politikalarından doğan yükümlülükleri yerine getirmekte güçlüklerle karşılaşacağı, demokratik parlamenter düzen açısından Türkiye'nin AT normlarına yaklaşmakla birlikte insan hakları ve azınlıklar açısından bir demokraside bulunması gereken düzeye henüz ulaşmadığını belirtiyordu. Buna bağlı olarak Komisyon, Türkiye'nin AT üyeliğine "ehil" bir ülke olduğunu kaydetmekle birlikte, üyelik müzakerelerinin henüz başlatılamayacağı sonucuna varıyordu. AT-Türkiye Ortaklık Konseyi 8 Kasım 1993'teki toplantısında, topluluk ile Türkiye Gümrük Birliği'nin 1995'te işlerlik kazanması için gerekli çalışmaların başlatılmasını kararlaştırdı. Bunu izleyen dönemde Türkiye aşamalı olarak çeşitli mallarda gümrük indirimi uyguladı. Ortaklık Konseyi, 6 Mart 1995'teki toplantısında da Gümrük Birliği'nin son aşamasının yürürlüğe girmesini sağlamaya yönelik 66 maddelik bir protokolü kabul etti. Bu protokol uyarınca Türkiye ile AT arasında Gümrük Birliği 1 Ocak 1996'da işlerlik kazandı. AB Konseyi'nin Aralık 1997'deki Lüksemburg doruğunda alınan kararlarda Türkiye'nin birliğin genişleme sürecinin dışında tutulması, ikili ilişkilerde ağır bir bunalıma yol açtı. Türkiye, Lüksemburg doruğunun kararlarına tepki göstererek AB'yle siyasal diyalog sürecini durdurduğunu açıkladı ve Mart 1998'de Londra'da aday ülkelerin katılımıyla yapılacak hükümetlerarası konferansa katılması yönünde yapılan davete de uymayacağını bildirdi. Öte yandan, Lüksemburg kararlarının Yunanistan'ın tek taraflı etkisiyle alınmış olması, bazı üye ülkelerde de ciddî bir rahatsızlığa yol açtı. AB Konseyi, Haziran 1998'deki Cardiff doruğunda, Komisyon'un Türkiye'yle ilişkilerin geliştirilmesine yönelik bir "Avrupa stratejisi" uygulanması yönündeki önerisini benimsedi. Ekim 1998'de Komisyon, bu strateji doğrultusunda Türkiye'ye yılda 50 milyon Euro tutarında yardım yapılması önerisinde bulundu. İzleyen dönemde Yunanistan da içinde olmak üzere AB üyelerinin Türkiye'ye yaklaşımında önemli değişiklikler oldu. AB Komisyonu, AB Konseyi'nin Helsinki doruğundan önce hazırladığı izleme raporunda Türkiye'nin siyasal kriterlere uyum konusunda attığı bazı adımlara ve bu yöndeki kararlılığına dikkat çekerek adaylık statüsünün onaylanmasını önerdi. Helsinki doruğunda AB Konseyi'nin Komisyon önerisi doğrultusunda Türkiye'yi de birliğin genişleme sürecine dahil etmesi, ilişkilerde yeni bir dönemi başlattı. Konsey kararlarında Türkiye'nin tam üyeliğinin diğer aday ülkelerle aynı ölçütler temelinde gerçekleşeceğinin vurgulanması, dolayısıyla Türkiye'nin tam üyeliği için ek bir önkoşul öngörülmemesi, Türkiye'nin AB'den beklentileri bakımından önemli bir aşamayı temsil ediyordu. Helsinki kararları, tüm üyelik müzakarelerinin başlatılmasını Türkiye'nin siyasal nitelikli Kopenhag kriterlerini tam olarak yerine getirmesine değin ertelemekle birlikte, Türkiye'yle siyasal diyaloğun yoğunlaştırılmasını, Türkiye'nin topluluk programlarına, kurumlarına ve diğer aday ülkelerle yapılan tam üyelik müzakerelerine katılabilmesini, Türkiye'nin topluluk mevzuatını benimsemesine yönelik ulusal bir programın oluşturulmasını ve Komisyon'un, Türkiye'ye tam üyelik öncesinde yapılacak malî yardımların eşgüdümünü sağlayacak tek bir program hazırlanmasını öngörüyordu.