Bireycilik Nedir?
Bireyi kendi amaçlarını kendinde toplayan toplumsal bir birlik olarak değerlendirme eğilimi. Bu eğilim bireysel olana toplumsal olan karşısında öncelik verir ve bireyseli tek belirleyici olarak görür. Böylece gerçekçiliğin en yetkin biçimi ve en yüksek insanî değer olarak belirlenen bireysel öge, toplumsal yaşamın vazgeçilmez ölçütü niteliği kazanır. Bireycilik Avrupa tarihinde bütünleştirici mutlakyönetim düzenine karşı özgürlükçü burjuva ülküsünün temel dünya görüşü olarak belirdi. Kişiyi bir bütünde, kendi sınıfının, kendi toplumunun oluşturduğu bütünde eritmeye kalkan tutucu siyasal eğilimlerin çözülüşüyle ortaya çıkan bu dünya görüşü insanoğlunu en geniş özgürlüklere kavuşturma inancı olarak siyasal boyutlar kazandı. 1789 devriminin ve onun isteklerini dile getiren İnsan Hakları Bildirisi'nin temelinde bu inanç vardır. İktisadî açıdan sermayecilikte anlatımını bulan burjuva dünya görüşü, insanın hiçbir biçimde boyunduruk altına alınmamasını önerirken, elbette konuya kendi sınıfsal dilekleri açısından yorum getiriyordu. Böylece özgürlükçülük kavramıyla bir ölçüde özdeşleşen bireycilik, kişinin özel yaşamını, sıkı sıkıya korunulması gereken bir değer olarak belirlerken, ona karşıt bir değer olarak belirlediği toplumsal yaşamı, büyük ölçüde bireyi engelleyici bir güç olarak görür, buradan giderek toplumcu dünya görüşünü kökten mahkûm eder. Buna göre toplumsal düzen bireyin yaşamını ne ölçüde koşullandırıyorsa birey o ölçüde özgerçekliğini yitirecektir. Bu görüş özgürlükçü batı demokrasileri içinde özgürlükçü siyaset güden kanatların temel görüşü olmuştur; her şeyden önce belirleyici devletçilik anlayışına karşı özgür girişimci tutumu savunur. Ne var ki bu özgürlük istemi hiçbir zaman kişiye toplumda her zaman her istediğini gerçekleştirme hakkı vermez. Bireyci bakış açısının gelişmesiyle birlikte düşünürler özgürlüğün sınırlarını konu edinir olmuşlardır: "Birinin özgürlüğü bir başkasının özgürlüğünü tehlikeye düşürdüğü zaman özgürlük değildir" görüşü böylece geliştirilmiştir. Bu görüş, kolay kolay giderilemez bir çelişkiyi kendinde barındırır gibidir: "Birinin özgürlüğü bir başkasının özgürlüğünü engelleyeceği kuşkusuyla engellendiği zaman özgürlük olmaktan çıkmaz mı?" Başta burjuva dünya görüşünün ilk ve en büyük temellendiricisi Jean-Jacques Rousseau olmak üzere hemen tüm burjuva düşünürleri, birey özgürlüğünün ancak çok iyi belirlenmiş bir toplumsal düzen içinde gerçekleşebileceğini savunurlar, bunun için de çoğulcu demokrasi düzenini özgürlüklerin gerçekleştirilebilmesi ve korunabilmesi için, çok uygun olmasa da en uygun düzen sayarlar. Bunun için bireyler arasında bir toplumsal sözleşmenin gerçekleştirilebilmesi gerekir. Toplumsal sözleşme, genel istemin gerçekleştirilmesi için tek çıkar yoldur.