Divan Edebiyâtı Nedir?
Divan Edebiyâtı, Türklerin İslâmiyeti kabul etmeleriyle 11. yüzyılda Karahanlılar devrinde Mâverâünnehr'de ve 13. yüzyılda bilhassa Anadolu'da ortak İslâm kültür ve medeniyetinin tesirinde ortaya koydukları edebiyâta verilen isimdir.
Divan Edebiyâtı; başlangıçta, belki "dîvân" kelimesinin taşıdığı mânâlar içinde değerlendirilmiş ve gelişmiştir (Bkz. Dîvân). Ancak "Dîvân" kelimesinin lügat (sözlük) mânâlarına ilâve olarak, edebiyâtımızın bir devresine adını verecek kadar gelişmiş, kendine has, husûsî bir hüviyet kazanmıştır.
Klâsik Türk Edebiyâtı
Şâirlerin, şiirlerini dîvânlar içinde toplaması sebebiyle "Divan Edebiyâtı" olarak isimlendirdiğimiz bu edebiyâtta şiir en mühim unsur sayılır. Ancak dîvânlar dışında aynı sanatkâra âit başkaca pekçok şiirin ve nesrin de bulunduğu düşünülürse "Divan Edebiyâtı" isminin dar mânâda kaldığı, bu edebiyâtın bütününü ifâde etmediği görülür. Bu bakımdan; "Divan Edebiyâtı" diye isimlendirdiğimiz bu edebiyâta belli hükümlere ve kurallara bağlılığı ifâde eden "Klâsik Türk Edebiyâtı" isminin verilmesi daha anlamlıdır.
Taklit ve Orijinallik
"Kuş"a bakıp "uçak" yapmak gibi, her yeni, bir taklidin eseridir. Fakat artık o uçak kuş değildir, taklitten uzak orijinal bir şeydir. Klâsik Türk Edebiyâtı (Divan Edebiyâtı) da ortak İslâm kültür ve medeniyetinin tesiri altında kalmış, gelişmiş ve sonradan kendine has, orijinal özelliğine kavuşmuştur. Klâsik Türk Edebiyâtı, Türkün bir medeniyet dâiresinden diğer bir medeniyet dâiresine geçişte önceleri taklid ederek aldıklarını yeni bir tarz, yeni bir üslup içinde kendine benzettiği, mahallîleştirdiği, millîleştirdiği bir edebiyâttır.
Medeniyet, Kültür ve Lisan
İran ve Arap edebiyâtları ile lisanlarının taklid edildiği ve kullanıldığı, Divan Edebiyâtında sık sık tenkid edilen bir konudur. Halbuki taklid etme ve bir yabancı lisanı kullanma önce edebiyâtta değil kültür ve medeniyette görülen bir hâdisedir. Her medeniyet ve kültür önce "lisan" ile kabul edilir. Medeniyet unsurları olan bilim, teknik ve metodu almak için, önce o medenî milletlerin lisanını öğrenmek lâzımdır. Aynı şekilde kültür unsurları olan örf ve âdetlerde, lisanda, dinde, ahlâkta, sanatta ve edebiyâtta değişme yine, hâkim olan kültürün lisanını öğrenmekle olur. İslâm medeniyetinin temel çizgilerinden biri ilimdir.İlim, İslâmda ibâdet sayılır. İlim yalnız medeniyetin değil, edebiyâtın yükselmesine de hizmet eder. Bu bakımdan Türklerin, İslâmiyeti kabul edince medeniyet, kültür ve edebiyâtlarının yükselmesinde Arapça ve Farsçayı öğrenip kullanmaları tabiî bir hâdisedir. Tanzimattan sonra da Batı medeniyeti, hattâ kültürü taklid edildi. Fransızca, İngilizce ve Almanca lisanları öğrenildi ve yeni edebiyâtımızda, yeni türlerle birlikte kullanıldı.
Dünyâ görüşü: Klâsik Türk Edebiyâtı (Divan Edebiyâtı) Türk Edebiyâtının yazılı, en çok ve en uzun ömürlü edebiyâtıdır. Divan Edebiyâtı, Türkler İslâm medeniyeti dâiresine girdikten sonra meydana gelmiş olduğu için, dünyâ görüşü bakımından, bu medeniyetin kaynağı olan kitâbî (Kur'ân-ı kerîme âit) hükümlere (âyetlere, nasslara) ve onun ortaya koyduğu hayat anlayışına bağlıdır. Divan Edebiyâtında, tasavvuf inancı ve buna bağlı aşk anlayışı hâkim unsurdur (Bkz. Tasavvuf). Divan Edebiyâtındaki tasavvuf, olayların gönülle anlaşılmasını, Yaratan'dan ötürü yaratılanı hoş görmeyi, ferdi insân-ı kâmil mertebesine ulaştırıp, Rabbine kavuşma (fenâ ve bekâ) yollarını gösterip teşvik eder ve dile getirir.
Klâsik Türk Edebiyâtında tabiat, klişe motifler hâlinde anlatılmıştır. Her seferinde bir kere daha en güzel üslûpla anlatılmak istenmiştir. Ancak mahallî âdetler ve sosyal hâdiseler de devirlerine göre ihmâl edilmemiş ve pekçok esere aksetmiştir. Hattâ Âlî ve Veysî gibi şâir ve müellifler, başlı başına bir devri eserlerinde tenkid etmekten geri kalmamışlardır.
Ayrıca Cem Sultan ve Sevâdî gibi şâirler eserlerinde bizzat kendi hayatlarına yer vermişler, az çok başlarından geçeni anlatmışlardır. Bu durum hemen her şâirin kasîde ve şiirlerinde de görülmektedir.
Kaynakları
Klâsik Türk Edebiyâtı şiir ve nesir sâhasında dînî ve içtimâî şu kaynak eserlerden faydalanmıştır.
Kur'ân-ı kerîm: İslâmiyetin ana kaynağı Kur'ân-ı kerîm âyetlerinde yer alan bilhassa îmân, ibâdet esasları, beşerî-ahlâkî hükümler, önceki peygamber ve ümmetleriyle ilgili kıssalar, Klâsik Türk Edebiyâtında çeşitli edebî şekil ve türlerde kullanılmıştır. Bu sâhada yazılmış başlıca edebî şekil ve türler şunlardır:
Terceme (manzum, mensur, kısmî, tam); tefsir (kısmî, tam); kırâat, tecvid, lügat, Esmâü'l-Hüsnâ, sebeb-i nüzûl (sûrelerin iniş sebebi); ilm-i kelâm; havâss-ı Kur'ân (sûrelerin niçin, nerede okunacağı); fıkıh, akâid gibi.
Hadîs-i Nebevî: İslâmî edebiyâtın ikinci temel kaynağı hadîslerdir. Peygamberimizin hadîs-i kavlî ve hadîs-i fi'lî olarak toplanan hadîslerinin tamâmına Sünnet de denir. Belli bir mevzuda toplanmış, tercüme edilmiş müstakil hadîsler de vardır: Kırk Hadîs (Hadîs-i Erbâin), Yüz Hadîs, Binbir Hadîs Tercümeleri gibi.
Kısas-ı Enbiyâ: Peygamber efendimiz başta olmak üzere Kur'ân-ı kerîmde zikredilen bütün peygamberlerin kıssaları Klâsik Türk Edebiyâtı (Divan Edebiyâtı)nda yer almıştır. Peygamberimizin veya diğer bütün peygamberlerin hayatından bahseden kıssalar, siyer (sîret) adıyla daha çok nesir olarak müstakilen yazılmıştır. Ayrıca Hilye veya Şemâil-i Şerîf (Peygamberimizin fizyonomisi; Hilye-i Hâkânî gibi); Mi'râciye; Hicriye veya Hicretnâme; Mucizât-ı Nebî gibi müstakil türleri de zikredilebilir.
Menâkıb-ı Evliyâ, velîlerin hayatından, kerâmet ve nasîhatlarından bahseden menkıbelerdir. Bir velîye âit olanları Menâkıbnâme, birçok velînin hayâtından bahsedenleri ise Tezkiretü'l-Evliyâ ismini alır. Menkıbelerinden çok sık bahsedilen velîler arasında İbrâhim Edhem, Hallâc-ı Mansûr, Bâyezîd-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî hatırlanabilir.
Tasavvuf: Divan Edebiyâtında tasavvufun te'siri geniştir ve önemli bir yeri vardır. İnsanın iki âlemde saâdetine mâni olacak her şeyi saf dışı bırakmış olan tasavvuf inancı, maddeden mânâya geçişin gayreti içinde yaradılışın sırrını çözmeye çalışmıştır. (Bkz. Tasavvuf)
Diğer İslâmî Edebiyât türleri: Menâsikü'l-Hac (Hac farizesi ile ilgili hususlar; coğrafî, târihî vs. yönden yol üzerindeki yerlerin tasviri, Bahtî'nin, Sinan-ı Mekkî'nin eserleri), Salavât Mecmuaları, Duâlar (Mecmuâları), Fetâvâ, Mevâiz (vâzlar), Evrâd (virdler, zikirler), Vakfiyeler, Vasiyetnâmeler, Fazîletnâmeler (din ulularının, şehirlerin, ayların, günlerin fazîletlerinden bahis; 15. asırda Mehmed Yemînî'nin eseri), Tarîkâtler, Yüz Sözler (Sad Kelimât-i Âli).
Yerli malzeme: Dîvân şiirinde; yukarıda sayılan ortak İslâmî kaynak eser ve türlere ilâveten şâirlerin kendi devirlerini, çevrelerini, örf ve âdetlerini târihî hâdiselerin tesir ve netîcelerini malzeme olarak kullandıkları da görülmüştür. Bilhassa 18. yüzyıldan sonra yerli unsurlar daha çok kullanılmıştır. Ramazaniyye veya Iydiyye (Ramazan, bayram eğlenceleri), Gazevatnâme ve Fetihnâme örnek olarak gösterilebilir