Kadın Hakları
Kadınların ekonomik, toplumsal, kültürel vb. alanlarda erkeklerle eşit olarak sahip olmaları gereken haklar ve bu hakları savunan hareketlerin tümü. Kadın hakları Avrupa tarihindeki önemli toplumsal değişim dönemlerinde, politik taleplerin yanı sıra gündeme geldi (1789, 1848, 1870, 1917). İlk kadın hakları kongresi, 1848'de Seneca Falls'de (ABD) toplandı. 1898'de C.P. Gilman tarafından yayımlanan "Woman and Economics" (Kadın ve Ekonomi) adlı yapıtta, evlilikte temel sorunun, kadının ekonomik bağımlılığı olduğu savunularak; toplumdaki cinsiyet rollerinin eleştirisi yapıldı. 1872'de, Mary Wallstonecraft, "A Vindication of the Rights of Women" (Kadın Hakları Savunması) adlı yapıtını yayımladı. Wallstonecraft, kadınların yasa önündeki eşitliğini, eşit işe karşılık eşit ücret almaları gerektiğini, kadınlara eşit öğrenim olanakları sağlanmasını ve seçme ve seçilme hakkı verilmesini savundu. Bu dönemde gelişen görüşlerin tümünün temelinde, değişimi yaratacak olan aracın yasama önlemleri olduğu düşüncesi yatıyordu. Dolayısıyla, Avrupa ülkelerinde ve ABD'de, kadınlara siyasal hakların tanınmasıyla birlikte kadın hakları hareketi gücünü yitirdi. 1920'lerde, I. Dünya Savaşı sırasında ve 1960'larda, kadın işgücünün yeniden çalışma piyasasına çıkmasıyla birlikte, kadınların toplumdaki ekonomik güçleri ve rolleri çerçevesinde, kadın hakları yeniden gündeme geldi. 1960'larda gelişen kadın hareketi, genellikle Yeni Sol hareketiyle ve medeni hakların kazanılmasını savunan hareketlerle birlikte ortaya çıktı. Simone de Beauvoir, 1948'de yayımlanan kitabı "Le Deuxième Sexe"te (İkinci Cins), kadın cinsiyet rolünün ayrıntılı bir eleştirisini yaptı. 1966'da ABD'de kurulan National Organization of Women (NOW, Ulusal Kadınlar Örgütü), anayasada köklü değişiklikler yapılmasını, kadınlara ayrıcalıklı bir yer veren bir işe alma politikasının uygulanmasını ve eğitim alanında kadınların desteklenmesini savundu. Birleşmiş Milletler Örgütü, 1975'te Mexico City'de, 1980'de de Kopenhag'da kadın hakları konusunda iki dünya konferansı düzenledi. Kadın haklarını savunan hareketlerin bir bölümü, ağırlıklı olarak kadının toplumdaki konumunun kültürel boyutlarını ele aldılar. Bu hareketler, kadının, toplumdaki eşitsiz konumunun bilincine varabilmesi doğrultusunda etkinlik gösterdiler; kadının kimliğini vurguladılar. Betty Friedan, "The Feminine Mystique" (Kadınlık Efsanesi, 1968) adlı yapıtında, kadının ikincil konumunun nedenlerini irdeledi. Kadın hakları hereketi içinde gelişen bir başka görüş de; kadının sömürülmesinin başlıca nedeni ve kaynağı olarak erkeklerin baskısını gören feminist akımdı. Bu akım, bağımsız bir kadın hareketini ve kadınların yeni bir yaşam biçimi kurmaları gerektiğini savundu; özellikle de çekirdek aile yapısına karşı çıktı. Feminist akımın görüşleri, Kate Millet'in "Sexual Politics" (Cinsiyet Politikası) ve Shulamith Firestone'un "Sexual Dialectics" (Cinsiyet Diyalektiği) adlı yapıtlarında geniş olarak ortaya kondu. Osmanlı İmparatorluğu'nda kadın haklarının gündeme gelmesi, 1893 Tanzimat Fermanı ile eşzamanlıdır. Bu tarihten önce, kadın haklarıyla ilgili olarak kimi gelişmeler olduysa da, bunlar yalnızca varlıklı aile kızlarının yararlanmasına açıktı. Bu gibi girişimlere en iyi örnek, 1863'te Abdülaziz'in emriyle açılan kızlara özgü öğretmen okuludur. 1875'te açılan Amerikan Kız Koleji ve diğer bazı yabancı okullar da, kadınların yaygın olarak eğitim görmelerini sağlamaktan uzaktı. 1908 yılında, Selânik'te "Kırmızı-Beyaz Kadın Derneği" kuruldu. Bu dernek, Jön Türk düşüncesinden büyük ölçüde etkilenmişti. Daha sonra, Millî Mücadele sırasında Halide Edip Adıvar başkanlığında "Teali-i Nisvan" (Kadınların Yükselişi) Derneği ve "Osmanlı Kadın Derneği" gibi kuruluşlar oluşturuldu. 1913'te, Nuriye Ulviye Meylan başkanlığında "Müdafaa-i Hukuk-u Nisvan" (Kadın Haklarını Koruma Derneği) kuruldu. Jön Türklerin etkin kültürel kuruluşu Türk Ocağı, 1913 Kasımı'ndan başlayarak kadınlara özgü konferanslar düzenlemeye başladı. I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, kadınların özellikle hizmet sektörlerinde istihdam edilmeye başlanmasıyla birlikte, kadın hakları, Avrupa'da olduğu gibi, tekrar gündeme geldi. Ne var ki, Avrupa'dakinin tersine, yasal haklar, devlet eliyle düzenlendi. Kadınlar, bu haklar için toplumsal bir mücadele vermediler. 1926'da birtakım değişikliklerle benimsenen İsviçre Medeni Kanunu'yla birlikte, çokkarılılık yasadışı ilân edildi ve kadınlara eşit boşanma hakları tanındı. Kadınlar, ilk kez 1931 belediye seçimlerinde oy kullandılar; 1933 yılında ise, belediye ve yaşlılar meclisi seçimlerine katıldılar. TBMM, 1934 yılında kadınlara ulusal seçimlere katılma hakkını tanıdı.