Kafiye Nedir?
Dize sonlarındaki ses benzerliği; uyak. Halk şiirinde, aynı anlamda ayak sözcüğü kullanılır. Genel olarak ses benzeşmesi biçiminde tanımlanan kafiyede kural, anlamca farklı sözcüklerdeki ses benzerliklerinden yararlanmadır. Yaş-baş, sandık-mantık, al-kal, çok-yok gibi. Sesçe birbirine benzeyen sözcük ya da eklerin, anlamca da bir olmaları durumunda bunlara redif denir.
Kafiye, birbirine benzeyen seslerin azlığı ya da çokluğu bakımından çeşitlere ayrılır. Sözcük ve eklerin son hecelerinde biri sesli, biri sessiz en az iki harf aynı ise buna tam kafiye denir: duvar-çınar, badem-kösem gibi. Son heceleri a ve u sesleriyle biten sözcükler, bu harflerin yanında aynı cins birer sessiz harf olmasa bile tam kafiyeli sayılır. Sözcük ve eklerin son hecelerinde yalnız sessiz harfler arasındaki benzeşmeye dayanan kafiyelere yarım kafiye denir:
git-tut, deniz-yalnız gibi. Ayrıca çıkakları yakın olan c-ç, ç-ş, s-ş, l-r, ğ-y, d-t, z-s gibi sessiz harflerle de yarım kafiye yapılabilir: iç-düş, kuş-küs gibi. Eğer kafiye, sözcük ya da eklerin son hecelerinde ikiden çok harf benzerliğine dayanıyorsa, buna zengin kafiye denir: yar-diyar, kara-Ankara gibi. Anlamları ayrı, söyleniş ve yazılışları aynı olan cinaslar, dize sonlarında kullanılmışlarsa, bunlara cinaslı kafiye adı verilir. Arap nazım anlayışında kafiyenin temeli, yazılış benzerliğidir. Kafiyeli sözcüklerin yinelenen harfine de reviyy denilir. Buna göre reviyyi mutlak isim hâlindeki sözcüklerin, reviyyi müfit de sıfat ve fiil hâlindeki sözcüklerin uyuşmasıdır.
Ayrıca reviyyden önce gelen dört harfe redif, tesis, dahil, kayd; sonra gelen dört harfe de vasl, huruç, mezid, naire adları verilmiş hepsine birden hurufı kafiye (kafiye harfleri) denilmiştir. Sözcüklerin yazılış özelliklerine, giderek türlerine göre çeşitlenen kafiyeler için de kafiyei müreddefe, kafiyei müessese, kafiyei mütevatire gibi terimler kullanılmıştır. Divan edebiyatında Arap alfabesine dayanan bu kafiye sistemi benimsenmiş, kafiye bilgisi ilmi kavafi belagatin başlıca konularından sayılmıştır. Günümüze gelebilen örneklere göre, Eski Yunan, Lâtin ve Japon edebiyatlarında kafiye kullanılmamış; Arap, Fars, Fransız edebiyatlarında ise, kafiyeye çok önem verilmiştir.
İslâmlık öncesi Türk edebiyatında kafiyenin yaygın olduğu, özellikle halk edebiyatında yarım kafiyenin kullanıldığı görülmektedir. İslâmlık etkisine girildikten sonra, Arap kafiye sistemine uygun olarak, kafiyenin göz için olduğu kabul edilmiştir. Buna göre, iki sözcüğün kafiyeli sayılabilmesi için, onların seslerinin değil, Arap alfabesiyle yazılışlarının birbirine benzemesi gerekli görülmüştür. Tanzimat edebiyatı döneminde Recaizade Ekrem, kafiyenin göz için değil, kulak için olduğunu savunmuş; bu görüş, eski edebiyattan yana olanlar ile yenilikçiler arasında tartışmaya yol açmıştır. Dönemin genç edebiyatçıları olan Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin gibi sanatçıların Recaizade'yi izlemeleri sonucu Edebiyatı Cedide topluluğunun oluşması da bu tartışmanın ürünüdür. Harf devriminden sonra ise, eski kafiye anlayışı büsbütün bırakılmıştır. Günümüz Türk edebiyatında serbest şiire geçişten sonra, kafiye önemini yitirmiştir. Ama sözlü geleneği sürdüren halk şiirinde, eski önemini korumaktadır.