Namık Kemal Kimdir?
Namık Kemal (1840-1888)
Şair ve yazar. Batı edebiyatının yazın türlerini ilk kez Türk toplumsal yaşamına sokmuştur.
21 Aralık 1840'ta Tekirdağ'da doğdu, 2 Aralık 1888'de Sakız Adası'nda öldü. Asıl adı Mehmed Kemal'dir, Namık adını ona şair Eşref Paşa vermiştir. Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey'dir. Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa'nın yanında, Rumeli ve Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçirdi. Bu yüzden özel öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. 18 yaşlarında İstanbul'a babasının yanına döndü. 1863'te Babıali Tercüme Odası'na kâtip olarak girdi. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu. 1865'te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın sonucu 1867'de kapatıldı. Namık Kemal de İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Erzurum'a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi çeşitli engeller çıkarıp erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa'nın çağrısı üzerine Ziya Paşa'yla birlikte Paris'e kaçtı. Bir süre sonra Londra'ya geçerek M. Fazıl Paşa'nın parasal desteğiyle Ali Suavi'nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı Muhbir gazetesinde yazmaya başladı. Ama Ali Suavi'yle anlaşamaması üzerine Muhbir'den ayrıldı. 1868'de gene M. Fazıl Paşa'nın desteğiyle Hürriyet adı altında başka bir gazete çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar sonucu, Avrupa'da desteksiz kalınca, 1870'te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa'nın çağrısı üzerine İstanbul'a döndü. Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872'de İbret gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete hükümetçe dört ay süreyle kapatıldı. Namık Kemal gene İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladığı Vatan Yahut Silistire oyunu, 1873'te Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelendiğinde halkı coşturup olaylara neden oldu. Bu haberi İbret gazetesinin yazması üzerine o sırada İstanbul'a dönmüş olan Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa'ya sürgüne gönderildi. 1876'da I. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndü. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-î Esasi'yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca II. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı kapatması üzerine tutuklandı. Beş ay kadar tutuklu kaldıktan sonra Midilli Adası'na sürüldü. 1879'da Midilli mutasarrıfı oldu. Aynı görevle 1884'te Rodos, 1887'de Sakız Adası'na gönderildi. Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu'da Bolayır'da gömüldü.
Namık Kemal ilk şiirlerini çocuk denecek yaşlarda yazmaya başlamıştır. İstanbul'a geldikten sonra eski ve yeni kuşaktan şairlerin bir araya gelerek kurdukları Encümen-i Şuârâ'ya ve kimi Divan şairlerine nazireler yazmıştır. Şinasi'yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilenmiştir. Şinasi'yle tanışmasından sonra şiirlerindeki içerik de değişmiştir. Günlük konuşma dilinden alıntıların yanı sıra, o zamana değin geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan "hürriyet kavgası", "esaret zinciri", "vatan", "kalb-i millet" gibi yepyeni kavramlarla birlikte, doğrudan doğruya düşüncenin aktarılmasını amaçlayan bir tür "manzum nesir" oluşturmuştur. Bosna-Hersek Savaşları, 93 Savaşı gibi olayların yarattığı sonuçlar, onun yazdığı vatan şiirlerini etkilemiştir. Bu şiirlerin en tanınmışları arasında "Vâveyla", "Vatan Mersiyesi", "Vatan Şarkısı" ve "Hürriyet Kasidesi" yer alır. Namık Kemal şiirleriyle şiir tekniğine büyük bir katkıda bulunmuş sayılmazsa da o günler için alışılmamış diri bir sesle konuşmuş olması ve yapıtlarına kattığı yeni kavramlarla Türk şiirini Divan şiirinin edilgen edasından kurtarmıştır. Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi olarak anılmasına yol açmıştır.
Tiyatro türüne özellikle önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistire yalnız ülke için değil, Avrupa'da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir. Magosa'dayken yazdığı Gülnihal'de baskıya ve zulme karşı duyduğu tepkiyi dramatik bir biçimde dile getirmiştir. Oyunun sahnelenmesinde pek çok bölüm sansür tarafından çıkarılmıştır. Namık Kemal yine Magosa'da yazdığı Akif Bey'de, yurtsever bir deniz subayının göreve koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaksal bir yorum da getirir. Zavallı Çocuk'ta görücü yoluyla evlenmeye karşı çıkar. On beş perdelik Celaleddin Harzemşah, Namık Kemal'in en beğendiği yapıtı olarak bilinir. Oyun, Moğollar'a karşı İslam dünyasını koruyan Celaleddin Harzemşah'ın kişiliği çevresinde gelişir. Bu yapıtta Namık Kemal, İslam birliği düşüncesini kapsamlı bir biçimde sergilemiştir.
Namık Kemal'in ilk romanı olan İntibah 1876'da yayımlanmıştır. Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılabilir. Eleştirmenler Namık Kemal'in bu romanda yüksek bir edebi düzey tutturamadığı görüşünde birleşirler. Dört yıl sonra yayımladığı Cezmi, tarihsel bir romandır. Kırım Şehzadesi Adil Giray'ın yaşadığı aşk ve Cezmi'nin onu kurtarmak isterken geçirdiği serüvenlerle gelişen romanda, Namık Kemal'in tam anlamıyla Avrupa Romantizmi'nin etkisinde olduğu izlenir.
Namık Kemal'in yaşamı boyunca ilgi duyduğu alanlardan birisi de tarihtir. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş ve yükseliş dönemlerini anlattığı Devr-i İstila yayımlandığında büyük ilgi görmüştür. 1872'de çıkan Evrak-ı Parişan'da, Selahaddin Eyyubi, Fatih gibi tarihi kişilikleri, Barika-i Zafer'de İstanbul'un alınışını anlatır. Ahmed Nâfiz takma adıyla yayımladığı Silistire Muhasarası ve Kanije, yine Osmanlı tarihine ilişkin kahramanlık olaylarını ele alan kitaplardır. Namık Kemal'in, tarih konusunda en kapsamlı çalışması olan Osmanlı Tarihi'nde, Hammer'in etkisinde kaldığı, yapıtın bilimsel olmaktan çok, eğitici değer taşıdığı konusunda görüşler ileri sürülmüştür. Yarım kalan bu yapıtın ilk basımı II. Abdülhamid tarafından yasaklanmıştır. 1975'te yayımlanan Büyük İslam Tarihi adlı yapıtındaysa Namık Kemal, İbn Haldun, İbn Rüşd gibi yazarlardan yararlanmış olduğunu belirtmiştir.
Namık Kemal romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye'ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur. En önemli eleştiri yapıtları Tahrib-i Harâbât ile Takip'dir. Eleştirilerinde canlı, dolaysız bir üslup kullanmıştır. Tahrib-i Harâbât, Ziya Paşa'nın Harâbât adlı güldestesine karşı yazılmış sert bir eleştiri niteliğindedir. Takip de yine aynı güldestenin ikinci cildini eleştirir. Mukaddeme-i Celal eleştirisinde Namık Kemal, Batı edebiyatı ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri üstünde durmuştur.
Namık Kemal gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazmıştır. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadardır. Bunlarda düzyazıdaki üstün yeteneğini ortaya koyduğu ve çok etkili bir üslup yarattığı kabul edilir.
BAŞLICA ESERLERİ
: Oyun: Vatan Yahut Silistire, 1873 (yeni harflerle, 1940); Zavallı Çocuk, 1873 (yeni harflerle, 1940); Akif Bey, 1874 (yeni harflerle, 1958); Celaleddin Harzemşah, 1885 (yeni harflerle, 1977); Kara Belâ, 1908. Roman: İntibah, 1876 (yeni harflerle, 1944); Cezmi, 1880 (yeni harflerle, 1963). Eleştiri: Tahrib-i Harâbât, 1885; Takip, 1885; Renan Müdafaanamesi, 1908 (yeni harflerle, 1962); İrfan Paşa'ya Mektup, 1887; Mukaddeme-i Celal, 1888. Tarihsel Yapıt: Devr-i İstila, 1871; Barika-i Zafer, 1872; Evrak-ı Perişan, 1872 (yeni harflerle, 1973); Kanije, 1874; Silistire Muhasarası, 1874 (yeni harflerle, 1946); Osmanlı Tarihi, (ö.s.), 1889 (yeni harflerle, 3 cilt, 1971-1974); Büyük İslam Tarihi, (ö.s.), 1975. Çeşitli: Rüya, 1893; Namık Kemal'in Mektupları, Ö.F. Akün (yay.), 1972.YAŞAMI :
Namık Kemal, 21 ARALIK 1840'ta Tekirdağ'da doğdu. Müneccimbaşı Mustafa Asım ile Fatma Zehra Hanım'ın oğludur. Sekiz yaşındayken annesinin ölümü üzerine dedesi Abdüllatif Paşa'nın yanına alındı. Bir yıl İstanbul'da Beyazıt ve Valide rüştiyelerinde okudu (1849). Rumeli ve Anadolu'nun çeşitli merkezlerinde görevler alan dedesiyle birlikte dolaşır. Kars'ta bulundukları yıllar (1851-1854) müderris ve şair Seyyit Mehmet Hamit Efendi tarafından yetiştirildi. Bir yıl sonra İstanbul'a döndü. Burada Arapça ve Farsça öğrenimi gördü. Bir süre sonra kaymakamlık görevi verilen dedesiyle birlikte Sofya'ya gitti (15 Mayıs 1855).
Sofya'da geçirdiği iki yıl Namık Kemal'e yeni öğrenim olanakları kazandırmış, Fransızca'ya ve ilk şiir denemelerine bu şehirde başlamıştır. 1857'de İstanbul'a gelen Namık Kemal bir süre sonra Tercüme Odası'na girdi ve hem edebiyat, hem düşün adamı kişiliğinin oluşması yolunda kendisine çok şey kazandıran bir ortam içinde yetişme olanakları buldu, Fransızcasını ilerletti.
Öte yandan dönemin düşün ve sanat adamlarının toplantılarına katılmaya başlamış, aralarında Leskofça'lı Galip, Hersekli Arif Hikmet, Şeyh Osman Şems gibi ünlü şairlerinde bulunduğu Encümen-i Şûra çevresindeki kişilerle tanışmıştı. Şinasi ile yakınlık kurması ona 1862'den itibaren Tasvir-i Efkâr'da yazma olanağı sağladı. Adı dönemin reformcu olarak bilinen aydınları arasında duyulmaya başladı.
"Yeni Osmanlılar" adlı gizli örgütün İstanbul'daki ilk toplantısına katıldığı zaman (Haziran 1865) Namık Kemal 25 yaşında bir gençti. Tasfir-i Efkar ve Ali Suavi'nin çıkardığı Muhbir (1866) gazetelerinde, "Yeni Osmanlılar Cemiyeti"nin gizli toplantılarında alınan kararlar doğrultusunda yapılan yayın, özellikle Ali Suavi'nin "Millet Meclisi Usulü"nden söz açan yazısı Bab-I Ali'yi baskıya yöneltti. Çok geçmeden gazete kapatıldı. Namık Kemal Erzurum vali muavinliğine atanarak İstanbul'dan uzaklaştırıldı. Bu evrede Padişah Abdülaziz'e karşı olanlardan Mısırlı Hidiv ailesinden Prens Mustafa Fazıl Paşa, Namık Kemal ve Ziya Paşayı Paris'e çağırdı. Bu çağrı üzerine Namık Kemal ve Ziya Paşa Paris'e kaçtılar (17 Mayıs 1867). Bir süre sonra orada toplanan dokuz ihtilalci, Paşanın başkanlığında "Yeni Osmanlılar Cemiyeti"nin ilk yönetim kurulunu meydana getirdiler.
Paris'te uzun süre sürekli olarak Muhbir (31 Ağustos) gazetesine yazıyor, bir yandan da felsefe, edebiyat, hukuk, toplum bilim alanlarında kendisini eğitmeye, dönemin bilim adamlarıyla tanışarak onlardan yararlanmaya çalışıyordu. Bir süre sonra Ali Suavi ile görüş ayrılığına düşünce Ziya Paşa ile birlikte Londra'ya geçen Namık Kemal, orada çıkardıkları Hürriyet gazetesinde (29 Haziran 1868) yazmaya başladı. Bu gazetedeki yazıları 64.sayıya kadar sürdü.
Namık Kemal'in İstanbul'a döndükten sonra uzun süre Sadrazam Ali Paşanın ölümüne kadar (7 Eylül 1871) sustuğu söylenebilir. Sadrazamın ölümünden sonra, önce birkaç arkadaşıyla birlikte "İstikbal" adlı bir gazete çıkarmak istediyse de hükümet izin vermeyince "Hadika" gazetesinde ve Teodar Kasap'ın yayımladığı Türkçe ilk güldürü dergisi olarak bilinen Diyojen'de yazmaya başladı. Bu derginin de kapatılması üzerine arkadaşlarıyla Aleksan Sarrafyan adlı Ermeni'nin sahibi olduğu "İbret" gazetesini kiraladılar. Ne var ki, 13 Haziran 1872'de başlayan bu yayın, 9 Temmuz 1872 günü hükümetçe yasaklandı. Namık Kemal de Gelibolu mutasarrıflığına atanarak İstanbul'dan uzaklaştırıldı. Kısa süre sonra görevinden azledilerek dönüşü serbest bırakıldı (25 Aralık 1872). Bu tarihten sonra bazı yazılarından seçmeleri "Evrak-ı Perişan" adlı kitapta toplayıp yayınlama isteğine ise izin verilmedi.
V.Murat'ın tahta getirlemesinden hemen sonra çıkarılan af sonucu öteki sürgünlerle birlikte İstanbul'a dönen (7 Haziran 1876) Namık Kemal'e Şura-yı Devlette ve Kanun-i Esasiyi hazırlayacak kurulda görev verilde.
Bu arada V.Murat'ın sinir hastalığı artmış, Mithat Paşa ve arkadaşları Şehzade II.Abdülhamit'i (Meşrutiyetin ilanına engel olmayacağı üzerine söz alarak) tahta çıkardılar (31 Ağustos 1876). Çok geçmeden, II.Abdülhamit Mebuslar Meclisi açıldığı gün Sadrazam Mithat Paşa ile Devlet Şurası üyesi Namık Kemal'i tutuklamaktan çekinmedi. Namık Kemal maaşı ödenmek koşuluyla Midilli adasına sürgün edildi (1877). İki yıl sonra (Avrupa'ya kaçması ihtimali göz önünde tutularak) bâlâ rütbesiyle mutasarrıflık verildi.
Beş yıl süren (1879-1884) Midilli'deki yaşamında Namık Kemal'in kendisini tamamen Osmanlı Tarihi'ni yazmaya verdiği söylenebilir. Ama ne var ki, beş yıllık emeğine konan yasak onu çok sarstı. Ölümünden az önce Midilli'den Rodos'a (1884), oradan da Sakız'a (1888) atanmıştı. Manevi güçsüzlüğü arttıkça, yakalandığı zatürreye karşı koyma gücünü bulamadı. Kısa süren hastalık sonucu öldü. Ölümden sonra naşı Bolayır'a Tevfik Fikret'in çizdiği mezara taşındı.
DÜNYA GÖRÜŞÜ :
Daha Avrupa'ya kaçmadan önce Tasvir-i Efkar gazetesinin yönetiminden tek başına sorumlu olmak Namık Kemal'i çeşitli toplumsal sorunlara eğilmek zorunda bırakmıştı. İlk bilgilenme evresinin bu çok sınırlı olanakları içinde gittiği Fransa'da felsede, edebiyat, toplum bilim, hukuk ve ekonomi öğrenmeye çalıştı. Emil Acollas'ın derslerinde Thomas Hobbes (1566-1674), John Lock (1634-1704), Jean - Jack Rousseau (1712 - 78) gibi 1789 Fransız Devrimi'nin kuramcıları sayılan düşün adamlarının öğretilerini izledi. Aydınlanma felsefesinin ilkelerini tanıma olanağı buldu. Fransa'ya gittiği zaman XIX.yy.ikinci yarısına damgasını basan bu olayları kimi yazılarında ancak güncel yorumlarla değerlendirebilen Namık Kemal'in sosyalist düşünce adamlarının öğretilerinden yoksun bulunduğunu söyleyebiliriz. Rousseau'nun "Doğal Haklar" ve "Toplumsal Sözleşme" haklarına ilişkin düşüncelerini "şeriat" ilkeleriyle uzlaştırmaya çalışmış, Hürriyet gazetesinde yayımladığı makalelerinde özgürlük, eşitlik, bireyin hakları ve görevleri, devletin egemenlik hakkı, meşrutiyet gibi sorunlara değinmiştir. Dine dayalı meşrutiyet yönetimi istediklerini belirten Namık Kemal, Osmanlı devleti'nin dayandığı dinsel ilkeler ve kurumlar bozulacak olursa devletin varlığının tehlikeye düşeceğini ifade ederek yakın arkadaşı Kânipaşazade Sezai Bey'in Paris'te yayımladığı kitabı, (Hukuk-u Umumiye) yasaların kökenini laik ve toplumsal esaslara bağladığı gerekçesiyle eleştirir. Geleneksel kurumlara güvence vermeye çalıştıktan sonra meclislerin, kuruluşların işleyişleri, yetki ve sorumlulukları üzerinde durur. Özellikle batı uygarlığının gösterdiği gelişmelerin altını çizerek, bilimsel kurumların uygulama alanına girmesinden sonraki ilerlemeleri anlatmaktadır. Fabrika, şirket ve Müslüman Bankası gibi kuruluşların olmadığından yakınmaktadır. Namık Kemal'in değişik evrelerde, "ıslahatçılıktan devrimciliğe kadar" uzanan çizgilerde değişik kimlikler gösterdiğidir.
Prof.Niyazi Berkes onun bu evrelerini saptarken Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin çalışmalarından umudu keserek İstanbul'a döndüğü zaman şu amaçlara bağlandığını anlatır.
1. Avrupa'da gördüklerini anlatmak
2. Ülkesinde ilerlemeye engel gördüğü noktaları saptamak
3. İlerleme hedeflerini göstermek
4. Bunun için nelerin düzeltilmesi gerektiğini ve reformun hangi araçlarla yapılacağını araştırmak.
Düzenin siyasal ve ekonomik planda eleştirisi Burjuvalaşma sürecinin ilk aşamalarında, özgürlük şairinin, yeni sınıfın ideologlarından biri olarak düşün tarihimize katkısı böyle özetlenebilir.
SANATÇI KİŞİLİĞİ :
A. Şiirleri : Namık Kemal şiire "nazire" (benzek) lerle başlamıştır. İlk etkisinde kaldığı şair Leskofçalı Galip'tir. Çoğu şiirinde çağdaşı şairlerden esinlenerek yazılmış izlenimi veren dizeler bolca vardı. Encümen-i Şuara'nın toplantılarına katıldığı dönemin ürünleri olan bu şiirleri kişiliğini arama çabaları içinde durmadan yazan genç bir şairin ilk denemelerine sayanlar çokluktadır. Namık Kemal'in şiirlerinde özellikle vatan, hürriyet, esaret, kavga, mücadele, zulüm vb.sözcüklere yer vermesi edebiyat tarihçelerinin üzerinde durdukları yönüdür. Bu kavramlar bir bakıma onun şiirinin temeli sayılır.
B. Romanlar : Namık Kemal'in ilk romanı "İntibah" 1876 tarihini taşır. İntibah, roman sanatının ana kuralları göz önünde tutularak yazılmıştır. Kahramanların duygusal davranışlarının çok ağır bastığı görülen İntibah'ta, kişiler olağanüstülük yarışına çıkmış gibidirler. Çoğu araştırmacılar Namık Kemal'i romantizm akımının etkisi altında görürler. Öteki romanı, iki cilt tasarladığı Cezmi'dir. III.Murat zamanında geçen tarihsel bir romandır. Gerçekleşmesini istediği "İslam Birliği" ülküsünü işlemeye çalışır.
C. Tiyatrolar : Gelibolu'dan İstanbul'a döndüğünde Osmanlı tiyatrosu'nu geliştirmek amacıyla oluşturulan kurulda görev aldı. Böylece tiyatro ile daha yakından ilişki kurma olanağı buldu. Çok geçmeden yazılarında ileri sürdüğü düşüncelere bağlı kalarak "Vatan yahut Silistre" oyununu yazdı; sahneye konmasını sağladı. Daha sonra da Gülnihal, Akif Bey, Zavallı Çocuk, Celaleddin Harzemşah ve Kara Bela oyunları ile sahne edebiyatımızın öncüleri arasına katıldı.
D. Yazıları : Dönemin en verimli kalemlerinden biri olan Namık Kemal'in yayımladığı yazıların sayıları 500'den fazladır. Bunlar özellikle, 1863-1873 yılları arasında Tasvir-i Efkar, Muhbir, Hürriyet, Basiret, İbret, Hadika, İttahat, Sadakat, Diyojen ve Vakit gazetelerinde çıkmıştır. Yazılarını şöyle sınıflandırmak mümkündür.
1. Siyasal Yazılar : Avrupa'nın siyasal sorunları ve Osmanlı İmparatorluğu dış politikasını konu alanlar. Osmanlı İmparatorluğunun iç sorunlarını tartışan yazılar.
2. Toplumsal Sorunları Konu Alan Yazılar : Birey ve toplumsal sorunlar Ekonomik sorunlar, hukuk ve yönetim Şehir sorunları.
3. Edebiyat, Dil, Sanat ve Genel Kültür Sorunlarını Konu Alan Yazılar.
E. Eleştirmeleri : Namık Kemal'in eleştiri yazıları üç türde toplanabilir.
1. Edebiyatın genel sorunları üzerindeki yazıları (Mukaddeme-i Celal, İntibah, Bahar-ı Daniş)
2. Dönemin edebiyat yaşamındaki yapıtlarla ilgili eleştirmeleri (Tahrib-ı Harabat, Takip, İrfan Paşa'ya Mektup, Mes Prions Muahezesi)
3. Mektupları Özellikle Abdülhak Hamit'e mektupları edebiyatın değişik sorunları üzerinde yazılmış makaleler niteliğindedir.