Reform Nedir?
16. yüzyılın ilk yarısında Katolik Kilisesi'nin ilkelerine ve egemenliğine karşı çıkan, Protestan kiliselerinin kurulmasına ve yaygınlaşmasına yol açan dinî hareket. Roma Katolik Kilisesi, daha 14. yüzyılda, kendi üyeleri tarafından eleştirilmeye başlandı. İngiltere'de, John Wycliffe'in önderliğindeki Lordlar, rahiplerin gücüne ve imtiyazlarına karşı çıktılar, İngilizce yazılmış bir Kutsal Kitap talebinde bulundular ve papanın otoritesini tartışma konusu yaptılar. Buna benzer eleştiriler, 15. yüzyılın başlarında Bohemya'da Jan Hus ve taraftarları tarafından yapıldı. Fransa ve İngiltere kralları, Kilise toprakları üzerindeki Papalık denetimini kısıtlamak için bir dizi karar çıkarttılar. 70 yıl boyunca Avignon'da Fransız kralının himayesi altında varlığını sürdüren ve daha sonra 50 yıllık bir süreci kapsayan Büyük Hizip ile karşı karşıya gelen Papalık kurumu da, saygınlığını büyük ölçüde yitirmişti. Kilisenin geçirdiği bu sarsıntılar, hümanizm ve Rönesans etkileriyle de birleşince, Reform hareketlerinin yolu iyice açılmış oldu. Hümanizm, Yunanca ve İbranice metinlerin yeniden incelenmesine öncelik tanıdı ve yeni bir eleştirel ruh getirdi. Rönesans hareketiyle birlikte de, birey önem kazandı. Kiliseye kayıtsız şartsız itaat tartışılmaya başlandı.
Roma Katolik Kilisesi'nin ahlâkî değerlerine ve endülüjans satışına karşı çıkan Martin Luther, kendisinden önce Kilise'yi eleştirenlerden daha ileri giderek, kabullenilmiş Katolik doktrinleri eleştiri konusu yaptı. Luther'in karşı çıktığı bir başka şey de, Papalığın, Kutsal Kitap ve tarih üzerindeki egemenliğiydi. Papalığın Almanya'daki egemenliğinin yıkılması gerektiğini savunan Luther, manastırların da yeniden örgütlenmesi ve bu konuda kalıcı reformlar yapılması gerektiğini öne sürdü. Luther'in, 95 maddelik görüşlerini Wittenberg'deki kilisenin kapısına asması (1517), Hristiyanlık tarihinde bir dönüm noktasıydı. Luther'in ünü bir anda tüm Almanya'ya yayıldı. 1520'deki Worms Diyeti'nde, Luther aforoz edildi. Luther'in görüşleri kısa sürede tüm Avrupa'da yayıldı. Luther'in fikirlerinin yanı sıra, 1520'lerin başındaki ekonomik koşullar, Almanya'nın birçok yerinde köylü ayaklanmalarına yol açtı. Ayaklanmacılar, sertliğe karşı çıkıyor, kendi rahiplerini seçme hakkı da dahil olmak üzere, bir dizi dinî reform talebinde bulunuyorlardı. Luther, köylü ayaklanmalarına karşı çıkarak, ayaklanmaları kanlı bir biçimde bastıran prenslerin tarafını tuttu. Bu hareketi, Luther'e prenslerin desteğini kazandırdıysa da, halk içindeki ününe büyük ölçüde gölge düşürdü. Saksonya, Hessen, Brandenburg ve Brunswick prensleriyle Danimarka ve İsveç kralları, kendi topraklarındaki kiliselere Luther'in doktrinlerini kabullenmeleri ve Luther'in önerdiği reformları yapmaları için emir verdiler. Bu prensler ve krallar, Katolik Kilisesi'nin ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'nun egemenliğine de karşı çıkıyorlardı. Bu arada, İsviçre'de de benzer bir Protestan hareketi gelişti. Bu hareketi destekleyenler, Huldreich Zwingli'nin önderliğinde birleştiler.
Luther gibi Zwingli de Katolik Kilisesi'nin çürümüş bir kuruluş olduğunu ve savunduğu görüşlerin birçoğunun yanlış temellere oturduğunu savundu. Zwingli, papa tarafından gönderilen bir temsilciyle topluluk önünde tartıştı ve bu tartışmadan sonra Zürih'in sivil yöneticilerinin de desteğiyle bir dizi reform uygulaması yaptı. Zwingli'nin Luther'den farklı olan yanı, toplumsal konularda radikal görüşlere sahip olmasıydı. Zwingli kısa sürede birçok İsviçre kantonunun ve güneybatı Almanya'daki halkın desteğini kazandı. 1531'de Katolik kantonlara karşı yapılan bir savaşta Zwingli'nin ölmesi, reform hareketinin önderliğinin Zürih'ten Cenevre'ye geçmesi sonucunu doğurdu. Cenevre'de, bir Fransız dinbilimcisi olan Calvin, kentin politik ve dinî yaşamı üzerinde egemen olmak için yıllardır mücadele veriyordu. 1541 yılında bu amacına ulaşan Calvin, yalnızca toplumsal meseleleri değil, insanların yaşamlarının en küçük ayrıntılarını bile denetleyen bir hükümet sistemi oluşturdu. Son derece ağır cezalar uygulamaya başlandı. Bu tarihten ölümüne dek Calvin, Cenevre'nin tek hâkimi oldu.
Calvin'in en ünlü yapıtı, Avrupa tarihinin en önemli belgeleri arasına giren "İnstitutio Christianae Religionis"dı (Hristiyan Dininin Kurumları, 1536). Herkes tarafından anlaşılabilecek bir Kutsal Kitap özeti de hazırlayan Calvin, Hollanda ve İskoçya'daki Protestanları bile etkiledi. Bu ülkelerdeki Protestanların önderleri genellikle zengin tüccarlar ve zanaatkârlardı. Maddî zenginlikleri, giderek artan politik ve toplumsal etkinlikleriyle birleşen bu yeni kentsel güç, kısa sürede toprak sahiplerini ve Katolik Kilisesi'ni tehdit etmeye başladı. Calvin'in görüşlerinin temelinde, Tanrı'nın başlangıçta hangi ruhların kurtulacağını ve hangi ruhların lanetleneceğini belirlemiş olduğu inancı yatıyordu. Dolayısıyla, lanetlenmiş bir insanın yapabileceği tek şey, ruhunun kurtulması için Tanrı'nın bağışlayıcılığına umut bağlamaktı. Calvin'in görüşlerinin yol açtığı reform hareketleri bir dizi karmaşık politik hareketle birlikte gelişti. Fransa'da neredeyse yarım yüzyıl süren din savaşları oldu. Kuzey ülkelerindeki Protestan hareketleri, ulusal ayaklanmalarla birleşti. Bunların sonucunda Hollanda, Katolik İspanya'nın egemenliğinden kurtuldu. Almanya'da 1618-1648 yılları arasındaki Otuzyıl Savaşları Kuzey Almanya'da Luther ilkelerinin yerleşmesiyle sonuçlandı. İskoçya'da John Knox'un önderliğindeki Calvin taraftarları, papanın ülkedeki egemenliğine son veren bir reform hareketi geliştirdiler.
İngiltere'deki reform hareketleri, daha çok iç politik ve kültürel etkilerin sonucu gerçekleşti. Kral VIII. Henry, papanın otoritesini reddetti ve manastırları kapattırdı. Henry'nin amacı tümüyle politikti. İngiltere'deki kilisenin başına geçmesinin nedeni, karısını boşayıp yeniden evlenebilmek ve tahta erkek bir vâris bırakabilmekti. Manastırları kapattırmasının altında yatan nedense, onların zenginliklerine el koyarak sarsılan devlet bütçesini kurtarmaktı. Ayrıca bu hareketler, Henry'nin hükümeti ulusal yaşamının her alanında etkin kılmayı amaçlayan politikasıyla da uyum içindeydi. Bunlara karşın, doktrin konularında Henry tümüyle Katolik görüşleri savunuyordu. "The Assertion of the Seven Sacraments" (Yedi Kutsal Ayin) adlı kitabında, Luther'in görüşlerine karşı çıkmış ve kendisine papa tarafından "inancın savunucusu" unvanı verilmişti. Bu arada, İngiliz Kilisesi içinde sayıları giderek artan bir kesim de, Avrupa'da ortaya çıkan dinî görüşleri benimsiyordu. Tutarlı bir Katolik olarak bilinen Sir Thomas More bile, Katolik Kilisesi'nin genel durumunu eleştirmiş, diğer bazı İngiliz aydınlarıyla birlikte, Hollandalı hümanist Erasmus'u İngiltere'ye davet etmişti. VI. Edward döneminde, Somerset Dükü Edward Seymour'un da desteğini kazanan Protestan hareket oldukça büyük bir gelişme gösterdi. Canterbury Başpiskoposu Thomas Cranmer, 1549 yılında "Protestan Dua Kitabı"nı yayımladı. Seymour'un yerine geçen John Dudley ise, daha aşırı bir Protestanlık yanlısıydı. VI. Edward'ın kız kardeşi Mary döneminde, İngiltere'yi Katolik Kilisesi'nin egemenliğinin kabul edildiği bir ülke durumuna getirmek için çaba gösterildi. Katolik Kilisesi'nin, İngiltere'nin en büyük düşmanlarından biri olan İspanya ile ittifakı, bu politikanın kısa sürede iflâs etmesine yol açtı. Buna karşın 300 kadar Protestan, dinî inançlarını reddetmedikleri için yakıldılar. 1558'de ise Kraliçe I. Elizabeth, İngiltere'nin resmî dini olarak ılımlı bir Protestanlığı benimsedi. Avrupa'nın dinî sorunlarının tam anlamıyla çözüme ulaşması içinse, bir yüzyıl daha geçmesi gerekti.