Doğalcılık (Natüralizm) Nedir?
19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve gerçekçiliğin bilimsel deneye dayanması gerektiğini savunan edebiyat akımı; natüralizm. Avrupa edebiyatında başlıca temsilcileri Emile Zola, Guy de Maupassant, Gerhardt Hauptmann, İbsen ve Strindberg'dir. Belirlenimcilik (determinizm) deneysel uygulama, evrim ve soyaçekim alanlarındaki düşüncelerin edebiyata uygulanması sonucu geliştirilmiştir. Doğalcılığın gelişiminde, aynı nedenlerin, aynı koşullarda aynı sonuçlara yol açtığını öne süren belirlenimcilikle, bu görüşü deneysel yöntemden yararlanarak canlı varlıkların incelenmesine uygulayan Claude Bernard'ın etkisi büyüktür. Zola, "Deneysel Roman" (1880) adlı yapıtında Bernard'ın deneysel yönteminin edebiyatta da kullanılabileceğini savunmakla yetinmemiş, "Rougon Macquart-İkinci İmparatorluk Devrindeki Bir Ailenin Toplumsal ve Doğal Tarihi" adını verdiği 20 ciltlik roman dizisinde aynı yöntemi uygulamıştır. Doğalcılara göre insanın duygu ve düşünceleri, tutkuları, eylemleri, içinde yetiştiği ortamın ve soyunun etkisiyle oluşmaktadır. Öyleyse soyaçekimin belirlediği çeşitli mizaçtaki kişileri, yetiştikleri ortamı da gözönünde tutarak birtakım çevrelere sokmak, bu koşullara bağlı olarak gelişen olayları gözlemek gereklidir. Doğalcı yazar, kendi hazırladığı koşullarda oluşan doğal olayları gözleyip saptayan bilim adamı gibidir. Kendi kişiliğini gizler ve olup biteni gözlemek, gözlemlerini de yazmakla yetinir. İnsanın kişiliğinin oluşumunda doğal ve toplumsal çevrenin etkisine önem verdiği için de geniş ve ayrıntılı betimlemelere yer verir. Toplumsal bozuklukların nedenlerini araştırdığı için hayatın çirkin, kokuşmuş yanlarını anlatmaktan çekinmez. Türk edebiyatında başlangıçta gerçekçilikle doğalcılık bir tutulmuş, "hakikiyyûn" terimi hem gerçekçiler, hem de doğalcılar karşılığı kullanılmıştır. İki akım arasında ayrım Edebiyatı Cedidecilerle yapılmış, doğalcılık karşılığı "tabiiyye" terimi önerilmiştir. Nabizade Nâzım, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Bekir Fahri, Selahattin Enis, doğalcı çizgide ürün vermiş yazarların başlıcalarıdır. Felsefede doğanın dışında hiçbir şeyin var olmadığını ileri süren, buna göre her şeyi deneyine ulaştığımız doğal olaylar zincirine indirgeyen öğretiye de doğalcılık denir. Doğalcı öğreti doğaüstü herhangi bir varlığın ya da varlık alanının bulunmadığını bildirir. Bu öğretiye göre doğa, kendi kendine vardır ve içkin bir ilkeye göre vardır. Doğalcı anlayışların başında evrimci filozof Spencer'in anlayışı gelir. Bu anlayışa göre her şey içkin bir doğal ya da maddesel ilkeye göre vardır, tüm varlığın, tüm oluşumun temelinde bu ilke bulunur. Tanrısal yaratma fikrine kökten aykırı düşen bu anlayış, bir ölçüde kamutanrıcı kavrayışa bağlanabilir. Nitekim Spinoza'nın kamutanrıcılığı da bir tür doğalcı görüşle ortaya konmuştur. Gene de Tanrısallığın varsanması ya da yoksanması yönünden doğalcılıkla kamutanrıcılık arasında kesin bir ayrılık vardır. Dinbilim açısından doğalcılık insanın özünden iyi ya da doğası gereği iyi olduğu görüşünü benimser ve Tanrı kayrası fikrine karşı çıkar. Elbette bu anlamda doğalcılık bir sapkınlık olarak değerlendirilmiştir. Buna koşut olarak doğalcı bakış ahlâk alanını biyolojik yaşamın bir uzantısı sayar. Buna göre gereksinmeler ve içgüdüler ahlâki kuralları organik yaşamın gerekleriyle belirlenir, hatta davranış kurallarını, insan yaşamının özelliklerinden giderek temellendirme eğilimi doğar. Estetikte doğalcılık, doğayı ya da tüm gerçeklikleri tam tamına, olduğu gibi, yani tüm ayrıntılarıyla, hatta tüm kaba saba yanlarıyla, ayıp ve çirkin sayılabilecek yanlarıyla anlatmayı öngörür. Böyle bir anlayış her yönüyle öykünmeci bir anlayıştır, her şeyi olduğu gibi, hiç bozmadan resmetme, bir şey katmadan ve bir şey çıkarmadan, özel bir yorum getirmeden anlatma anlayışıdır. Genel olarak gerçekçi anlayışa yakın duran, hatta onunla özdeşleşir gibi olan ya da onun katı-kuralcı bir yorumu gibi beliren doğalcılık var olanı bozmama ve ona özel bir yorum getirmeme titizliğiyle gerçekçilikten ayrılır, bir anlamda kaba gerçekçilik olur.