Felsefe Nedir?
İnsan yaşamını, bilgi ve eylem açısından ele alan bilgi alanı. 18. yüzyıla kadar felsefe, varlıkların ve şeylerin ilk nedenlerini ya da ilk ilkelerini araştıran ussal düşünceye karşılıktı. 18. yüzyıldan sonra evrenle ve insanla ilgili köklü araştırma anlamı kazanmaya başladı. İlk uygarlıkları yaratan insan, kendisiyle ve yaşadığı dünyayla ilgili tüm merakına karşın felsefî düşünceye ulaşamamıştı. Her olayı Tanrısal gücün bir yaratısı sayan ve nedensellik fikrine ulaşamadığı için doğal olaylar arasında neden - sonuç bağlantısı kuramayan, gerçekliğin gizlerini sezgileriyle çözmeye çalışan bu ilk uygar insan, tüm düşünme gücünü mitolojik yaratıları ortaya koymakta kullanmış, bu yaratılarda örtülü bir biçimde insan ve evren araştırmasına yönelmişti. Bu yönelim elbette birçok soru getirmekle birlikte ussal yanıtlar getirmeyen bir yönelimdi. Nedensellik fikrinin ve ona bağlı olarak tartışmacı düşüncenin gelişimi İ.Ö. 6. yüzyıldan sonra eski Yunanistan'da felsefenin oluşumuna olanak sağladı. Mitoloji toplumları İ.Ö. 12. yüzyıldan sonra, yani demir dönemiyle birlikte gelişen tarım toplumlarının ürünüdür. Maden işleme sanatının, toplumlararası düzeyde maden alım satımının, her türlü ticaretin, sömürgeciliğin gelişimi, buna bağlı olarak toplumsal sınıfların iyiden iyiye belirginleşmesi ve çatışkılı duruma gelmesi, felsefî gelişimin başlıca nedenidir. Toplumsal yapının karmaşıklaşması,buna bağlı olarak sorunların çeşitlenmesi, insana mitolojinin dar ve büyülü havasından, köklü düşüncenin ussal araştırmalarına doğru geçiş yapma itkisi kazandırmıştır. İlk nedenlerin ortaya konması dileğiyle başlayan bu araştırma, giderek insanla ilgili her şeye yönelik bir araştırma niteliği kazanmıştır. Bu gelişim içinde her zaman iki ayrı bakış biçimi varlığını sürdürmüştür. Bazı filozoflar özellikle evren sorunlarıyla ilgilenir ve buna bağlı olarak ussal düşüncenin yol göstericiliğinde somutun araştırmasına yönelirken, bazı filozoflar da felsefeyi daha çok kural koyucu bir alan olarak gördüklerinden onu özellikle ahlâk araştırmasına indirgemişlerdir. İyonya filozoflarından Descartes'a, Descartes'tan Hegel'e, Auguste Comte'a ve Marx'a kadar uzanan birinci çizgi, Sokrates'ten Kant'a ve Nietzsche'ye ve onlardan da varoluşçu filozoflara uzanan ikinci çizgiye koşut olarak gelişirken, ona her zaman yöntemini belirlemekte yardımcı olmuştur. Başlangıçta basit bir biçimde insana ve evrene yönelen felsefî araştırma, sonraları kendi içinde bölünürcesine dallanıp budaklanmıştır. Descartes'ın felsefe ağacını anımsayalım: Kökler metafizik, gövde fizik, dallar da özel biçimlerdir, yani mekaniktir, hekimliktir, ahlâktır. Baştan beri somuta yönelik araştırma alanlarını özel bilimler diye bir yana atan ya da daha doğrusu ikincil bir yere koyan düşünce adamı, berberlikle hekimliğin aynı anlama geldiği zamanlar geride kaldıkça, felsefeyle bilimi özdeşleştiren görüşünü yavaş yavaş bırakacak, ilkten bilimleri felsefe için tam anlamında belirleyici sayamasa bile bilimsel verinin felsefî düşünce için önemini vurgulayacaktır. Böylece 18. yüzyıldan bu yana geçiş, bilmek için bilmek ilkesine dayanan yarar gözetmez düşünceden, yaşam için bilmek ilkesine dayanan yarar gözetir düşünceye geçişle gerçekleşmiştir. Mutlak'ı arayan eski filozoflara karşı Auguste Comte "mutlak olan tek şey mutlakın olmadığıdır" görüşünü ortaya koyarken göreli olanı düşüncenin nesnesi olarak belirliyor, bir şeyler sağlamak için öngörülü olmanın, öngörülü olmak için de bilgili olmanın zorunluluğuna parmak basıyordu. Böylece 18. yüzyıldan önceki tablo tam anlamında ters dönmüş oluyordu. Eskiden metafizik fiziğe yasalarını yazdırırken, bundan böyle fizik metafiziğe yasalarını yazdırmaya başlıyordu. Bütün bu oluşum içinde Descartes'ın felsefe ağacı önce iyice dallanmış, sonra yavaş yavaş dallarını dökmeye başlamıştır. Bilgi kuramı, mantık, bilimler felsefesi, ahlâk, toplumbilim, metafizik, estetik dallarından bazıları özel olarak deneye ve gözleme dayalı bilimler niteliği kazanarak felsefeden ayrılınca, felsefe ağacı cılızlaşmaya başlamıştır. Bu cılızlaşma gerçekte olumlu bir cılızlaşmadır. Felsefe bundan böyle bilimlerin alanında araştırma yapmaktan kaçınacak, bilgi sorunlarından başlayarak tüm insan sorunlarını tartışmaya yönelecektir, böylece gerçek alanını bulmuş olacaktır. Bu da felsefenin bilimselleşmesi ya da tüm bilimleri kapsayan genel bir bilim anlamı kazanması demektir. Nitekim 18. yüzyıldan sonra gelişen bilimsel düşünceye koşut olarak felsefe artık "niçin" sorusunun yerine "nasıl" sorusunu sormaya, nedenler araştırmasından olgular araştırmasına geçmeye başlamıştır. Bütün bu gelişimlerin sonunda Marksist düşünce, felsefeyi dünyaya dönüştürmekle yükümlü görmüştür. Marx, "Felsefe proletaryada nasıl maddi silâhını buluyorsa, proletarya da felsefede manevi silâhını buluyor" diyordu. Görüşler ne olursa olsun, felsefe bugün insan yaşamını araştıran, açıklayan, düzenleyen ve geliştiren temel düşünsel etkinlik olarak alınıyor ve uzmanından çok, kalabalıkları ilgilendiren bir güç olarak değerlendiriliyor. 20. yüzyıl insanı için "felsefî düşünce temel bir görüşün aranılması anlamına gelir, gerçekliğin ve düşünsel yaşamın çeşitli alanları bu temel görüşten giderek anlaşılacak ve sezilecektir" (L. Goldmann).