Tarih Öncesi Devirler
Yeryüzünde insanın ortaya çıkmasından, yazının bulunmasına dek uzanan zaman dilimine verilen ad. İnsanın kültürünün gelişimindeki ilk ve en uzun dönem, paleolitiktir. Paleolitik mağara insanı tarım yapmaksızın, maden kullanmaksızın ve yazıyı bilmeden yaşadı. Arkeologların ilk insanlar üzerine edindikleri bilgilerin kaynağını taştan yapılma aletler ve silâhların oluşturması yüzünden, "taş devirleri"nden söz etmek gelenekselleşti. Yunanca "taşla ilgili" anlamına gelen "litik" sözcüğü, tarihöncesi devirlere verilen adların sonlarına eklendi. Teknolojideki gelişmeler, taşın işlenmesi ve metallerin işlenmesinin keşfedilmesiyle tanımlandı.
Tarihöncesi devirler şöyle sınıflandırılır: 1) Paleolitik (Yontmataş): 500.000 yıl ya da daha öncesinde başladığı kabul edilen dönem. Heidelberg, neanderthal ve cromangnon insanlarının yaşadığı zaman dilimlerini içerir. 2) Mezolitik (Ortataş): İ.Ö. 8000 yılında başladığı ve yaklaşık 4000-5000 yıl sürdüğü kabul edilen dönem. 3) Neolitik (Cilâlıtaş): Kimi tarihöncesi uzmanları, bu dönemin doğrudan doğruya paleolitiki izlediğini kabul ederler.Dolayısıyla bu dönemin başlangıcı olarak İ.Ö. 8000-3000 yılları kabul edilir. Neolotikin ayırt edici özelliği yontulmuş ve cilâlanmış taş aletlerdir. 4) Tunç devri: İnsanın bakırı ve tunçu keşfettiği ve bunlardan aletlerle silâhlar yaptığı dönem. Bronz devri diye de bilinir. Bu dönemin başlangıcı olarak Orta Doğu'da İ.Ö. 3000, Avrupa'da ise İ.Ö. 4000 kabul edilir. 5) Demir devri: İnsanların demiri kullanmayı öğrendikleri ve yaklaşık olarak İ.Ö. 1500 yıllarında başlayan dönem. Kimi arkeologlar ve uzmanlar, bir dizi nedenle bu tarz bir ayrıma karşı çıktılar. Bu devirlerin, Avrupa'yı temel alan tarihöncesi uzmanları tarafından belirlendiğini, dolayısıyla böylesi bir sınıflandırmanın dünyanın diğer yerlerine uygulanamayacağını söylediler. Avrupa'da bile, art arda geldiği varsayılan devirlerin değişik yerlerde aynı zaman dilimi içinde yaşandığı ortaya çıktı. Devirlerin başlangıç ve bitiş tarihlerinin kesin bir biçimde belirlenemeyeceği öne sürüldü. Tarihöncesi devirlerin bu biçimde sınıflandırılmasına karşı geliştirilen bir başka görüş de, bu sınıflamanın yalnızca kullanılan aletleri ve silâhları temel aldığı, oysa insan kültürünün daha birçok alanda geliştiğiydi. Bu görüş, insanların nasıl beslendiğinin ve nasıl bir toplum yapısına sahip olduklarının daha önemli olduğunu vurguladı. Bu görüşe göre, insanlığın tarihöncesi gelişimi şu üç aşamada incelenmeliydi: 1) toplayıcılık aşaması, 2) tarımın geliştiği ve yerleşik toplum yapısının görüldüğü aşama, 3) kentlerin geliştiği ve modern uygarlığın başladığı aşama. Toplayıcılık aşamasının başlangıç tarihiyle, ilk insanın dünya üzerinde görüldüğü tarih aşağı yukarı aynıdır. Bundan yaklaşık 750.000 yıl önce, insana benzeyen varlıkların alet yapabildiklerine dair veriler vardır. Değişik biçimler verilmiş, ancak standartlaşmamış taş aletlerin kullanıldığı dönem hakkında, bir dizi bilgi boşlukları sözkonusudur. Bu konudaki en iyi veriler, Doğu ve Güneydoğu Afrika'dan edinildi. Bu bölgelerde, taştan yapılma birçok alet bulundu. Yine de, bu aletleri yapan insanların nasıl yaşadıkları hakkında fazla bir bilgimiz yoktur.
Kesin olan tek şey, bu insanların toplayıcılık yaptıkları ve düzenli yerleşim yerlerine sahip olmadıklarıdır. 500.000 yıl önce, dünyanın güney bölgelerinde az çok bir standartlaşma gösteren taştan aletler üretilmeye başlandı. Kuzeye doğru gidildikçe, insanların yerleşmesini ya da yaşamasını olanaksız kılan büyük buzullara rastlanıyordu. Bu zaman dilimine ait en iyi veriler yine Afrika'da bulundu. Kenya ve Tanzanya'da, basit yerleşim bölgeleri ve vahşi hayvanların parçalandığı yerler ortaya çıkarıldı. 40.000 yıl öncesine gelindiğinde, dikkate alınması gereken iki olay oldu. Anatomik olarak modern sayılan insan (cro-magnon) ortaya çıktı ve daha yeni, daha kullanışlı ve daha ekonomik bir alet yapım yöntemi geliştirildi. Bu iki olayın birbiriyle ilişkisi olup olmadığı ya da hangisinin daha önce gerçekleştiği kesin olarak bilinmemektedir. Bu zaman dilimi içinde, daha çok çakmaktaşından yapılmış bir dizi yeni taştan alet ortaya çıktı. Artık, yeni aletlerin yapımında kullanılmak üzere, kemikten ve tahtadan yapılan aletler vardı. İlk süslemecilik örnekleri de bu zaman diliminde ortaya çıktı. İnsanların ölülerine özel bir muamele yapmaya başladıklarına dair veriler bulundu. Son büyük buzullanmanın son aşamalarının yaşandığı bu zaman diliminde, kuzey enlemleri civarındaki kalıntılarda, büyük pleistosen hayvanlarının kemiklerinin fosillerine rastlandı. Bu hayvanların örgütlü avcı toplulukları tarafından avlandığını gösteren izler bulundu. Aynı şekilde, eskiden rastgele gerçekleştirilen yiyecek toplayıcılığının da daha örgütlü biçimde yapıldığının kanıtları ortaya çıkarıldı. 25.000-10.000 yıl kadar önce yaşamış olan toplayıcı toplulukların, yaşama tarzlarını daha özel koşullara sahip olan bölgelere uyarlamaya başladıkları söylenebilir. Bu eğilim, neolitik aşamanın yeni besin üretme tarzı gelişene dek sürdü. Toplayıcılık dönemi hakkında diğer bazı genellemeler de yapılabilir. Bering Boğazı yoluyla Yenidünya'ya ilk göç dalgasının bu dönemde gerçekleştiği sanılmaktadır. Şimdiki Avustralya'ya ve Okyanusya'ya yerleşmenin de bu dönemde başladığı söylenebilir. Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzeybatı Afrika dışındaki bölgeler hakkında bu döneme ilişkin çok daha az bilgi vardır. Arkeolojik çalışmalarda, özellikle de II. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleştirilen ilerlemeler, 12.000-8.000 yıl önce ortaya çıktığı varsayılan iklim ve çevre değişikliklerinin, buzulların ortadan kalkması sonucu önemli değişikliklere uğrayan Avrupa'nın kuzey enlemleri ve Kuzey Amerika dışında sanıldığından daha az etkili olduğunu kanıtladı. Toplayıcılık aşamasının bu son döneminde insanlar büyük bir olasılıkla, belirli bazı yerlere yerleşmeye başladılar. Mevsim değişikliklerine bağlı olarak insanların da yer değiştirdiğine ilişkin veriler bulundu. İnsan, ilk kez deniz ürünlerini de toplamaya başladı. "Neolitik devrim" ya da "besin üretme devrimi" sırasında insanlar, hayvanları evcilleştirmeyi ve bitki yetiştirmeyi öğrendiler. Tarım yapan köy toplumları çevresinde, eskiye oranla çok daha yerleşik bir yaşam tarzı gelişti. Mezolitik, yaklaşık olarak 12.000 yıl önce başladı. Avcılık ve toplayıcılığın geliştiği paleolitikin devamı sayılabilecek olan bu dönem, değişen iklime, bitki örtüsüne ve yeni hayvanlara uyum sağlama dönemiydi. İnsanlar bu dönemde, daha önceden buzla kaplı alanlara yerleştiler. Yakın Doğu'nun belli kısımlarında, İ.Ö. 9000 yıllarında, kimi mezolitik kültürler tahıl yetiştirmeye başlamışlardı. Mezolitikin süresi, bölgelere ve kültürlere göre değişkenlik gösterir
Avrupa'daki tipik mezolitik yerleşim bölgelerinden biri, İngiltere'deki Star Carr'dı. Burada yaşayan insanlar, evcilleştirilmiş köpeklerin yardımıyla çeşitli yabanî hayvanları avlıyorlardı. Dallardan ve kabuklardan yapılmış evlerde oturuyorlardı. Değişik geometrik biçimler verilmiş çakmaktaşları, kulanılan temel aletlerdi. Bu aletlerin tahtadan ya da kemikten yapılmış sapları vardı. Kemikten yapılmış aletlerin çoğu geometrik şekillerle ya da hayvan figürleriyle süslenmişti. Mezolitik yaşam tarzı, yerini, daha gelişmiş ve yerleşik tarım kültürlerine bıraktı. Neolitik devir, daha önce göçebe bir yaşam süren insanoğlunun yerleşik bir yaşantıya geçmeye başlamasıyla belirlenir. Yerleşikliğe geçiş, tarımın keşfedilmesiyle mümkün oldu. İnsanlar tahıl ekmeyi ve hayvan yetiştirmeyi öğrendiler. Aletlerin yapımında kullanılan temel malzeme, taştı. Ancak taş artık ham hâlde kullanılmıyor, cilâlanıyor ve yontuluyordu. İnsanların bu dönemde öğrendikleri bir başka şey de çanak-çömlek yapımıydı. Mezolitiki izleyen neolitikin yaklaşık olarak İ.Ö. 7000 yılında Orta Doğu'da başladığı ve Mezopotamya'daki ve Mısır'daki uygarlıkların madenleri işlemeye başladıkları İ.Ö. 3500 yıllarında sona erdiği kabul edilir. Yine de, böylesi kesin tarihler yanıltıcı olabilir. Neolitik, kesin bir zaman diliminden çok bir kültür düzeyini anlatır.
Bilinen ilk neolitik yerleşim bölgelerinden biri Ürdün Irmağı vadisindeki Jeriko adlı eski kenttir. Bu kente, İ.Ö. 7000 yıllarında yerleşildiği sanılmaktadır. Bulunan kalıntılar arasında çamurdan ve hayvan derileriyle sarmalanmış ağaç dallarından yapılmış evler ve kentin çevresini saran taş bir duvar vardı. Gelişmiş sayılabilecek bir toplumsal örgütlenmeye sahip oldukları açık olan bu insanların kültürü, mezolitik ve neolitik arasında bir zaman dilimine oturtulmaktadır. Bir başka önemli yerleşim merkezi de Anadolu'daki Çatalhöyük'tür. Burada büyük bir neolitik kentin kalıntıları bulundu. En azından 9.000 yıllık bir tarihe sahip olduğu sanılan bölgede, yaklaşık olarak İ.Ö. 6200 yılına ait, alçı duvarlar üzerine yapılmış, bilinen ilk resim örnekleri ve oymalar bulundu. Bu resimlerin en ünlüsü, bir yanardağ püskürmesini anlatan duvar resmidir. Orta Doğu'da, özellikle de Mezopotamya yöresinde birçok neolitik yerleşim bölgesi vardır. İ.Ö. 6000 yıllarında, neolitik yaşam tarzı Ege Denizi'nin kıyılarından İran'ın batı ucuna kadar olan bir alanda yayılmıştır. Bu yaşam tarzı, Avrupa'ya İ.Ö. 5000 yıllarında ulaştı, daha sonra da Asya ve Afrika'da yayıldı. Hindistan'da ve Çin'de, tarıma dayalı uygarlıkların varlığını gösteren kalıntılara rastlandı. Neolitiki izleyen tarihöncesi devir, tunç devriydi.
Bu devirde, bakırdan ve tunçtan yapılma aletler ve silâhlar yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Tunç devrini tarihî olarak belirlemek, bir dizi güçlüğü beraberinde getirir. Söz konusu madenlerin kullanılması, dünyanın değişik yerlerinde değişik zamanlarda gerçekleşti. Bakırın tasfiye işlemi, Orta Doğu'da İ.Ö. 4000 yılından daha önce biliniyordu; bunun yanı sıra, Mezopotamya'da tunç aletlerin yapımı İ.Ö 3500-3000 yıllarında gerçekleşti. Tunç, İ.Ö. 3. binyılda Anadolu, Ege yöresi ve Hindistan'da biliniyordu. Avrupa'da tuncun kullanılmaya başlanmasıysa İ.Ö. 2000 yılı civarında oldu. İ.Ö. 1500-İ.Ö. 600 arasında değişen tarihlere dek tunç, temel bir maden olarak kullanıldı. Neolitik sırasında gelişen yeni yaşam tarzı temelinde, kentler ve giderek kent devletleri doğdu. Bu kentleşme devriminin öyküsü İ.Ö. 4500 yılları civarında Mezopotamya'da başladı; Akdeniz bu Doğu yöresinin Mikenli Yunanlılar ile yaptığı ticaretin sonuçlarının tüm Avrupa'da yayıldığı ve İngiltere'yi bile etkilemeye başladığı İ.Ö. 1200 yıllarına dek sürdü. İ.Ö. 4500 yıllarında, Fırat ve Dicle'nin verimli ovalarından daha aşağılara doğru inen insan toplulukları, Mezopotamya'ya yerleştiler. Arkeolojik veriler, bu bölgelerde kurulmuş kentlerin varlığını ortaya koymaktadır.
Ticaret ve pazar yerlerinin ortaya çıktığı, çiftçilik, zanaatkârlık ve rahiplik gibi meslek kollarının ayrışmaya başladığı bu uygarlık, kısa sürede Irak'ın kuzeyine, Anadolu ve İran platolarına, Belucistan'a, İndus Vadisi'ne, Akdeniz kıyısına ve Filistin'e yayıldı. Bu tarihten başlayarak yaklaşık 2000 yıl boyunca Güney Mezopotamya, uygarlığın merkezi oldu. Mısır ve Ege uygarlıkları, Mezopotamya uygarlığına bağlı olarak geliştiler. Daha sonra yazının yolunu açacak olan ilk resimli anlatım biçimleri de Mezopotamya'da ortaya çıktı. Sanat ve özellikle de mimarî alanlarında büyük gelişmeler kaydedildi. Bütün bu gelişmeler, ilk Sümer hanedanının yolunu açtı. Daha doğuda gelişen uygarlıklar hakkında fazla bilgi olmamasına karşın, İndus Vadisi'nde ve Basra Körfezi'ndeki Bahreyn Adası'nda kısa ömürlü uygarlıkların geliştiği bilinmektedir. Akdeniz'in doğu ucunda gelişen yeni uygarlıkların ürünleri giderek Avrupa'ya da aktarıldı. İ.Ö. 1400 yılında, Akdeniz'in bütün doğu ucunun bütünleşmiş bir kültür oluşturduğu ortaya çıkarılmış, bu kültür, tarihçi J. Henry Breasted tarafından "ilk büyük enternasyonalizm" olarak adlandırılmıştır.
Aynı tarihlerde, Miken'de ilk okuma-yazma belirtileri ortaya çıkmaya başladı. Avrupa'nın kimi kısımlarında nüfus yoğunlaşması gözlendi. Yaklaşık olarak İ.Ö. 1100 yılında başlayan tarihöncesi devir, demir devri olarak adlandırılır. Bu dönemde, silâhların ve aletlerin yapımında, tuncun yerini demir almaya başladı. Çoğu kültürlerle, bu dönem taş devrinden ve tunç devrinden sonra yaşandı. Yine de, taş devrinden hemen sonra demir çağına geçilen uygarlıklar da vardır. Demir, İ.Ö. 4. binyıldan beri Mısır'da biliniyordu. İnsanlar demiri tasfiye etmeyi ve demirin ısıtma, dövme ve soğutma yoluyla sertleştirilebileceğini öğrenene dek demir önemli bir maden değildi. Bu işlem, İ.Ö. 1400 yıllarında Hititler tarafından keşfedildi ve Anadolu'dan Kıbrıs, Yunanistan ve Avrupa'ya yayıldı. Demirden yapılan aletlerin ve silâhların kullanıldığı bu uygarlık, İ.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda tüm Avrupa'da yaşanıyordu. Demirin kullanılması, insanlığı büyük ölçüde etkiledi. Yeni aletlerin keşfiyle, yeni zanaat kolları, tarım aletleri ve askerî araçlar gelişti.